in

03:03 Treni…

97 Haziran’ında dünyaya geldim, 17’sinde sevdim, 18’inde liseyi bitirdim, 19’unda yaşlandım.Artık elden ayaktan düşmüş hayallere sahip bir adamım ben…
Derken saat 03:03’e doğru geliyor, bir istasyonun kenarına çökmüşüm; yanımda tükenmiş hayallerim ve tükenmek üzere olan ve yalnızca başımı döndüreceğini gideni döndürmeyeceğini bildiğim bir büyüğüm.Kendi cenazemi izliyor gibiyim çakıl taşlarına adeta sımsıkı sarılmış tren raylarına bakarken. Sanki çakıl taşları sevenlerim raylar ise cesedim. Ama bir dakika benim sevenim yok ki? dedim. Bu kadardan fazlası bünyeye zarar diyerekten usulca gitmeye hazırlanıyordum zaten birazdan da 03:03 treni gelecekti, beni böyle kimse görsün istemem.Tam kalkarken 03:03 treni geliyor içinden bir kız iniyor ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim cinsinden zaten sorsanız da hatırlamam hafızam pek bi’ ukaladır.
Ayakta durmakta zorlanan ben, orgeneral görmüş sıradan bir er gibi duruyorum onun karşısında. Doğru görüyorsam bana doğru geliyor, evet doğru görüyormuşum sonradan
öğrendim.Normalde her şeyi çift görmem gerekir altıncı bardaktan sonra ama 03:03 treninden inen bu kızı tek görüyorum çünkü o tek

Yanıma geldikten sonra artık sarhoş olan bedenim değil kalbim.Ne 97 Haziran’ı ne 9,10,11,17,18 kalıyor aklımda ne de elden ayaktan düşmüş hayallerim yani 19’um..
Sanki ben yeni doğan bir bebek o ise ufacık atan kalbim, sanki bir umut…

İşin rengi değişmişti artık her şeyi çift gördüğüm anlarda onu tek görüyordum ve biliyordum bunun
normal bir şey olmadığını. O konuşurken hülyalar kuruyorum yanımda duran büyük şişeyi devirmiş, yoluma devam edip ve ardıma bile bakmamışcasına bir hülya bu.Hayallerimde trenden inen o kız, artık o kız yok “biz” varız.
Çakıl taşları artık sevenlerim değil yalnızca trenden inen o kız, artık benim varım yoğum o kız… Şişenin içindeki büyük ardımdan o kadar büyümüş ki bir umut deryası olmuş ve raylara dökülmüş. Raylar ve çakıl taşları sarılmış, o beni hayata bağlamış, en önemlisi biz olmuşuz artık.
Bu bir sebepse bunun sebebi 03:03 treninden inen o kızdır, adını söylemek istemediğim, o kız diye hitap ettiğim kız.Bir insanın elden ayaktan düşmüş hayallerini yeniden yeşerten bir doktor gibi artık o kız hem de çok güzel umut dağıtan bir doktor…

zifiri karanlıkta gidiyor tren

zifiri karanlığı severmişim meğer

kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften

kıvılcımları severmişim meğer

meğer ne çok şeyi severmişim de altmışında farkına vardım bunun

Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir

yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek”

Treni de çok sevdim çünkü Nazım Hikmet yanılmaz.

 

 

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Onur Konaray

Bir cevap yazın