in

Aslında

Özümüzde çok tatlı bir millet olduğumuzu düşünüyorum. Böyle düşündüğümü uzun zamandır hatırlamıyordum ama. Bir keşmekeş, telaşe, kaos ortamı içinde oradan oraya şuradan buraya, mesela Tuzla’dan Cevizlibağ’a, Pendik’ten Mecidiyeköy’e, Kartal’dan Beyoğlu’na, Beylikdüzün’den Üsküdar’a, Haremden Avcılara, Anadolu Fenerinden Erenköy’e koşturup duran, sabah 6’da çoktandır yollara düşmüş olandan akşam trafiğinde öfkesi boynunu aşmış olana, bu şehirde yaşayan insanların artık birbirlerine zerre tahammülü olmadığını, en masum sözü saygısızlık addeden yaşlılardan, en ufak omuz çarpmasında işi kavgaya döken yaşıtlarıma kadar herkesin sinir küpü halinde dolaştığını zannediyordum. Ülkede durum nedir bilemem tabi, mesela daha tenha şehirlerde böylesine bi tahammülsüzlük alıp başını gitmiş midir pek sanmıyorum ama ben İstanbuldan’da kalabalığından da tiksinmiş hâlde, cinnetin eşiğinde, hep gitmeyi, kaçmayı, doğalı, sessizliği falan filan düşleyerek belli bi monotonlukta idare ediyordum.

Bugün ise sanki o bildiğim İstanbullular gitmiş yerlerine metropolün yıpratmadığı insanlar gelmiş. Sebebi karsa şâyet hep yağsın istedim gayri ihtiyari.

Sabah evden çıktığım andan itibaren gördüğüm kar topu oynayan küçük esnaf veya aileler, kar sessizliğinde arkasından gelen arabayı fark etmeyen ablayı uyardığımdaki teşekkür edişi, biR kedi kutusundan çıktı diye azarlayan apartman sakini gibi öyle çok büyütülmeyecek örnekler gördüm, dur elif dedim yani bunlar olabilecek şeyler şaşırma.

Caddeye çıktığım sırada tam bineceğim minibüse arkadan bir arabanın gelip çarpması ve minibüs şoförünün otobüsten inip gülerek ‘abla naptın ya’ demesi mesela, trafik olmadan olayın çözülmesi, tartışmasız geçen bir minibüs yolculuğu…

Herkes de bir iyi niyet, sokakta yaşayan hayvanlar için bakkala küçük koli karton soran genç kızı mı anlatayım, kayan, gülüşen insanları mı, devamlı tebessüm ederek servis yapan garson hanımefendiyi mi, ayakkabıcıda bot deneyen bir beyin ‘kusura bakmayın ayakkabıları ıslattım biraz” deyişini, görevlinin de “aaa artık almanız lazım” demesi üzerine gülüşmelerini mi anlatayım?

Dönüşte ağzına kadar dolu minibüste şakalaşan birbirine yabancı yolcuları,onlara eşlik eden şoförü, bir abinin o doluluğa rağmen ‘sokakta yolcu kalmasın kaptan alabildiğini al’ demesini şahsen ben hayretler içerisinde izledim. Eve yürürken akşam karanlığında buz tutmuş yollarda kayarken kaymaya çalışan başka insanlarla birlikte güldüm.

Sanki ülkemde berbat bir seneyi hiç yaşamamışız gibi sanki uzun zaman sonra birbirimizi seviyormuşuz gibi… Bu hâle hasretmişim, çok özlemişim. Hepsini tek tek kucaklayasım var yanından geçip gittiğim insanların.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Elif Daşkaya

Bir cevap yazın