in

Bak, bu kez olanların affı yok

Senin çıkmaz diye girmediğin sokaklar hep en evim mahallelere yol oluyormuş.

Bir kırdıysan bin iyileşiyor ve vardır bi bildiği diye affediveriyormuşum seni.

O görmeyi çok istediğin şehri avuçlarıma kader diye yazıp dua dua okutuyormuşum babaannemin dilek ağacına.

İçin bunaldığında parmaklarımla tutup çekmek için kilometrelerce koşuyormuşum en karanlık sırlarına.

Sen bir bankta oturduğunda, bir geceyarısı, bir kavga sonrası, kayıplar ortasında ve kazanmanın imkansızlığında; ben üstüne yağan yağmura ağlıyormuşum üşütme diye.

Bu kadar farklıymış önem verdiklerimiz.

Bu kadar farklılaşabilir miymiş aynı olduğuna Tanrı’nın bile yemin ettiği iki kişi?

Senin olmayana elini uzatırsan kırılırmış ellerin.

O ayakkabı ayağına vursa da kanaya kanaya gidermişsin asfaltları çünkü o yolun sonu en güzeli.

Yasak diye zehrine zıkkımına maruz bırakılırmışsın uzun süre hakkın sanmana izin verdikleri adamların.

ve hep yeni baştan ama asla istediğin sona ulaşamadan yaşar gidermişsin.

Taşikardi; çok alakasız şehir ışıkları altında gözlerine baktıkça benden uzaklara dalabildiğini anlamak.

Vazgeçme; olması gereken bu’dur belki diyemedikleri her şeyden yakar bu ateş beni diye uzaklaşıp donarak can vereceksin.

Mahrum: öyle bir plan yaptın ki o küçük dünyanda tıkır tıkır işleyen her şey hapsolmuş birkaç satır arasına ve en çok kendini kaybedeceksin amacına ulaşınca.

Trenlerin buram buram bira kokan iğrenç kumaş koltuklarına, ayakta dikilip gözlerini üzerimden ayırmayan yabancı bir kadına, patlamış bisiklet tekerleğine aldırmadan yokuş aşağı süren kız çocuğuna, içine ata ata bi hal olmuş dedemin teknolojiyle uyumlu yasına ve parmak uçlarının bacaklarımdan sırtıma çıkarken bıraktığı üç dakikalık huzura tutunmaya çalıştım.

Bu cümleleri neden böyle bazen tastamam, bazen yarım, bazen çok uzun, bazen içimdekinin sanki bi faydası var gibi, bazen nefretime çareymişçesine buralara bıraktığımı bir gün sorarsan konuyu çocukluğumdan sana getirirken duraksayacağım yerlere kadar hesapladım.

beni bana rağmen nasıl böyle sımsıkı sardın ki ellerinde kürek kemiklerimin izi kaldı diyeceksin diye bu gece de suskunluğunu affediyorum.

Dinle;

bi duysan anlayacaksın.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Melis Erdoğan

Sayın okur,bi yerlerde yaşıyorum ama oralara hiç ait olamıyorum.Bilmek istediklerini sor,çekinme.
ve kendini bu kadar hırpalamana değmiyor hiçbiri, boşver.

Bir cevap yazın