in

Bi’linç Akışı

Yıllar süren bir dönüşten sonra eve o kapıyı açmayı hiç istemiyordum. Kapıya gelene kadar nerelere gitmiştim, hiç sevmediğim yerlere, akrabalara, eski dostlara … Şimdi yine o kapıdayım ve girmek istemiyorum. “Girmek zorundayım!” Kapı açılıyor, zar zor çeviriyorum anahtarı, tıpkı mahkum hikayemdeki Gece’nin o evi gibi böceklerin kol gezdiği, kokuşmuş, havasız bir boyuta geçiş yapıyorum. “Hayır, hemen, şimdi gitmeliyim buradan!” Belki de musluğu açıp bırakıp oturmalıyım, su bassın ne var ne yok anılar, pislikler, kokular gitsin! Belki de yakmalıyım. En çok yakasım geliyor bu evi, alev saçasım geliyor! “Az kaldı, gideceksin ama bu şekilde değil!” Ah balkonum, denizi, körfezi, bir zamanlar yaşadığım o sakin yeri görüş haritasına dahil eden balkonum! “En çok senin için, ah!” Bugün bu kapıdaysam eğer ve bulutluysa hava, yağacaksa bu koca şehire -benim şehrime- yağmur. Olmam gereken yer burasıdır.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Ekin Aktaş

Güneşli bir temmuz'da tam da Güneş'in yükseldiği saatlerde dünyaya ''merhaba'' demişim. O günden beridir hiçliğin aidiyeti içinde ışığın içinden geçmekteyim.

Bir cevap yazın