Vazgeçme dediğin her kelimenden git akıyordu. Duramazdım. Yapamazdım yapamadım da… Yoruldum sana gitme demekten, hep yanımda kal demekten. Zaten sevseydin yanımda olurdun. Aslında seni seninle rahat et diye gidiyorum. Bu gece bu saatte. Ama sen bunu belki yarın belki öbür gün hatta hiçbir zaman okumayacaksın. Sabah uyanınca ağzından sadece o gitmiş kelimesi dökülecek ve şöyle devam edeceksin nasılsa beni seviyor gelecek. Umursamayacaksın. Unutacaksın. Haklısın seni böyle şımartan benim sevgim. Ama sevgi bile, bile bile kör olamıyor bazen bazı şeylere…
Unutma sevdiceğim, hala sevdiceğim diyorum sana… İnsanı en çok sevdikleri hatta hiç bırakmam diyenleri de bırakır. Çünkü onlarda biter aslında bitmez de tükenir. Tükendim, özlüyorum da daha şimdiden. Kırıldım, kırıldıkça battı ruhuma kalemin ucu. Ağladım, ağladığımda gözyaşlarımı gözümdeki mikropları temizliyorsun diye teselli ettim. Sanki bir romanın küçücük bir paragrafını canlandırıyorduk seninle. Rolümüz ise sen hep gidip, hiç gelmeyecek bir adamı ben hep seni bekleyecek kadını canlandırıyordum. Ama romanın sonunda o iki kahraman hiçbir zaman kavuşamadı. Ama kadın beklemiştir onu aslında hep. Hala da öyle, çaktırma. Ama bitiyormuş, o gün ondan gittiğinde anlamış kadın. Vazgeçiliyormuş, bir daha dönmediğinde anladı adam. Kalbimde mektubum gibi atladı o cümleden bu cümleye… Hoşça kal ilk vedam!..