in

Çorak topraklarda açtı papatyalarım

*Dostlarım şimdi size şu an bitirdiğim yağlı boya ile yaptığım resmin hikayesini anlatacağım, umarım beğenirsiniz. Bu hikaye bende iz bıraktı ondandır dokulu çalıştım.

Kapkara, yorgun, kederli dağlarda açmaz papatyalar dedi dedem, ekme yavrum tohumlarını boşa, harcama kendini, kıyma tatlı canına. Onu dinlemedim çünkü son sözleriydi onun. Dinlesem hep aklımda kalacaktı; nefesinin sönüşü, göz kapaklarını yavaşça indirişi ve elimi bırakışı- ki en çok canımı bu yaktı, o kadar soğuk oldu ki hep içimi ısıtan, göz yaşlarımı silen o el, işte o vakit anladım soğuk nasıl da yakar insanı belki cehennem bile soğuktandır-.

İnadıma attım belki de tohumları o çorak topraklara ve bekledim, bekledim, bekledim… Bir filiz, bir kıpırtı. O kadar zordu ve o kadar uzundu ki bu bekleyiş, dayanamamış olsa gerek dedem düştü rüyalarıma. ‘Haydi dede söyle ben haklıydım beni yine dinlemedin de, kız bana, bağır çağır  ama öyle bakma, biçare halime bakıp da ağlama.’ diyorken yüreğim, sessizlikler içinde gözlerine daldı gözlerim. Usulca yanıma oturdu. Hep yaptığı gibi göz yaşlarımı sildi elleriyle, sıcacık, sevgi dolu elleriyle. Yalan söyledim ciğerim sana, dedi ve yine uzaklara daldı, mahzun. Dakikalar geçtikten sonra ayağa kalktı, küçükken bana oyuncak alması için yaptığım gibi dizlerine yapıştım, sımsıkı. Güldü, yine mi bebek istiyorsun? Bu sefer sana başka bir hediye versem? diye sordu. Bense ağlıyordum, dede ne olur gitme, bırakma beni dedim. Bu değişmez yazgımız kızım, dünya var oldukça ölüm var olacak, ölüm ki bizi hep ayıracak, ne beter! Ama yavrum ama ciğerim beklemek… dedi beklemek, ölümden de beter, bu yüzden sana yalan söyledim, kederli dağlar da papatyalar yetişmez dedim, yetişir yavrum yetişir ama zaman ister, dua ister, beklemek ister ki bu ömürde en zoru, sen bekleme diye atma istedim o güzel tohumlarını çorak araziye…

Saat dört, gözlerim şiş ve çapaklı. Yine dedemi niye dinlemedim diye düşünmekteyim bu kez cevabımı bulmuş olarak. Bencillik, hayatta kalma isteği, korkaklık! İşte o güzelim papatya tohumlarını çorak araziye atma sebebim. Nerede verimli toprak, orada insanlar ve bilirsiniz ki baylar bayanlar papatyalar ölünce kokar. Beni koparırlardı ölümüm güzel kokuyor diye, yapraklarımı harcarlardı Leyla’n da seni seviyor diyeyim diye. Fal olacağıma taç olayım dedim, ondan attım tohumları çorak araziye, yorgun, alabildiğine kederli insanların  kaçtığı, dağlara ama olmadı, filizim tutmadı.

Hemen üstümü değiştirip dedemin mezarına koştum, papatyalar açmıştı, öyle güzeldi ki dedemin hediyesi buydu, anladım, bana gülümsüyorlardı. Teşekkürler dedem, teşekkürler dedim mutluluk ve hasret dolu göz yaşları içinde ve omzumda bir el hissettim, arkamı döndüm, kapkara, yorgun, kederli bir çift göz ve içimde bir gökkuşağı çıkaran, hırçın denizimi durgunlaştıran o üç kelimelik cümle ”Seni hep seveceğim.”

Dostlarım çorak topraklarda açtı papatyalarım, gökyüzüm renklendi, hırçın denizim sakinleşti. Dostlarım bekleyin, beter değil ölümden bilin ve çok sevin.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Elif Nur Oranlı

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler okumaktayım. Yeni diller, kültürler keşfetmek, yeni dostlar edinmek en büyük üçüncü hobim, ikincisi resmetmek, ilki yazmak. Kendimi geliştirmek için buradayım.

Bir cevap yazın