in

Ey sır, ele ver bizi!

Kışlara anlam yüklemeyi bırakıyorum artık. Doğumumla başlayan serüven ölümümle son bulmayacak seziyorum. Güzel yazlar düşlemek de hiç bana göre olmadı zaten.
Mevsimlere atıf yapmayı bırak!
Çıktığın yolda ateş kadar su da yakacak. Sen suyun ateşle dansındaki ezgiyi çekeceksin içine. Genzinde tütsü yanığı, ağıtlar uzaklarda kalmış naralar da.
Sen bu obruğun ruhunda özünle taşarken susmak zorunda değilsin. Etrafın dağlarla çevrili. Dağlar da en az senin kadar bilir olduğu yere hayat verirken camit olmayı. Ondandır ihtişamlı ve de ulaşılmaz yanları ya.
Var eden lakin varlığı kendinden meçhul.
Hayat sunan canlılara fakat hayattarlığı kendinden mukayyet.
Dağlar sabittir. Sebatla sunar eteklerindeki kekik kokusunu canlarına. Keçileri onda bulur çelimsiz bacaklarının gücü olan uçurumları, arılar onda dokunur tomurcuklara, akrepler onda tutar meskenlerini…
O ise durur.
Bütün ihtişamıyla durur ve vakti gelince güneşi sakladığı gibi ayı da saklar ardında. Her sabah kucağından doğar güneş, ay her gece başını ona yaslar.

Dağla aramızda bir sır var. İkimizde biliriz ay karanlıktan korkar ve güneş menopozdadır bu asırda.
Ve gelir dağı alnından öper okyanuslar geçip de gelen bulutlar. Bilirler dağın içindedir okyanusun kaynağı ve ateşi güneşin. Dağı bir tek bulutlar anlar. Sonsuz bir saygı ve de ruhla dokunur ona.
Anlayacağın dağ bir yere gitmez. Kainat bütün kırıklarını toplayıp gelir dağın eteklerine ağlar.

Benim dağla olan ilişkime gelecek olursak;
bende saçlarının kırıklarını kesiyorum arada işte,
karşıma alıp konuşuyorum sık sık.
Diyorum ki:

Seni anlıyorum, seni anlıyorum!

Cevap veriyor bana;

Seni Seviyorum!

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Pİ Sayısı

Bir cevap yazın