Gökkuşağı karşısında kitap okuyorum. Gece ağlayan bulutların gözyaşlarıyla ıslanan çimlerin ıslaklığı umurumda olmuyor. Bir kedinin, sevildiğini bildiği bir kucakta mırıldanışı gibi tatlı bir rüzgar esiyor hafiften. Her bir teline sinen o eskimiş öznenin kokusundan kurtulmak için kestirdiğim saçlarım, belime doğru salınıp rüzgara teslim oluyor. Uzun zaman olmuş, çok. Dildeki nefretlerin azalıp kalmayacağı kadar çok. Sonrası zaten zımparalanmayan bir kalp. Sahi bayım, sizi unuttum. Siz hiç kitap okur musunuz gök kuşağına karşı? Yoksa o yedi renk yerine yedi farklı ten mi tercih edersiniz? Hakikaten, böyle aciz bir mutlulukla mı yetinirsiniz hep? Yedi rengi yaşatan bir kalp yerine yedi rengi taşıyan bayat tenler mi? Pekala bayım, hoşça kalın. Ya da, hoşça kalmayın. Gidin.