in

Gökyüzüm

Sayfalarca yazdıklarımı anlatan gözyaşlarım okunmasın diye gökyüzünün maviliğine bırakıyorum kendimi. Bir hür düşünce dizisi miktarınca uçuşuyor acılarım bazen anılarım bazense söyleyemediklerim. Sanki benden kopanlar hala içimdeki hüznün sıcaklığını hissedercesine uzaklara kaçış heyecanıyla ardına dahi bakmadan gidiyor bilmediğim diyarlara. Bense gözümü bile kırpmadan izliyorum bu döngüyü. Konuşuyorum içimdeki hırçın denizin sularıyla. Tek tek hal hatır sorar gibi anlamaya çalışıyorum bu dalgaların sebebini. Sanki insanın içi bir cenk meydanı. Binlerce düşünceyle hislerimizi, sevgimizi, mutluluklarımızı kemirerek yapılan bir cenk. Sen kaybettikçe azalıyorsun gibi.

Bazen en sevdiklerinle adını koyamadığın savaşlar yaparsın, bazense kendini tanıyamadığın zamanların olur ya işte o zaman da kendinle bir çıkmaz yola girer gibi kavgalar edersin.Belki de hep galip olduğumuz savaşlarımız kendimizle yapılandır. Öyle ya insan cismani olsa dahi bütün uzuvları birer hissiyat damarlarından oluşmuştur. Kimse kimseyi tam anlayamadığı içindir ki kazandığımız sadece kendimizle yapılanlar olur. Aynı şeyi hissettiğimizi söyler ama her birimiz farklı farklı dışa vururuz anladıklarımızı, yaşadıklarımızı. Oysa hala tam olmayan bir şeyler vardır ortada. Haksız mıyım ki ?

Kendimizi bir düşünceye bir sevgiye sürgün eder gibi yaşarız kimi zamanda. Onu tek yapmaya çalışırız içimizde. Anlamadan, bilmeden asıl sahibimizi unutup bize ait olduğunu düşündüklerimize taparız,sığınırız.Oysa sonsuz bir kalp taşıyan kalbimiz sonlu sevgilerin acılarıyla kanar, ağlar. Hep bir arayış içerisinde en çok unuttuğuna koşar. Bizim fıtri yapımız değil mi ”unutmak” ve beşer olmak? Beşer, vücudumuzu kaplayan deri manasındadır. Aynı ayağımızdaki yemeniler misali bir gün eskiyip gidecek olanından.Oysa baki olana gidecek yollar yapmalıyız kalbimizdeki sarayımıza. Kainatın hükümdarına giden yolda mis kokulu çiçeklerden geçen bahçeler inşa etmeliyiz. Kucaklayarak gökyüzünü sonsuzluğun kapısına koşmalıyız. Öyle ya yolcu olduğumuz dünyada en çok çalışmamız gereken ve tek çıkış kapımız olan değil midir kabir kapısı? En çok konuşulan lakin kimsenin duymadığı yer altında aslında kainatın en üstündesin. Orada gören göz değildir kalptir. Çünkü öldüğümüz zaman tüm perdeler yırtılır…

Gözlerimiz yıldızlarla buluşunca, geceyi aydınlatmaya çalışırcasına gökyüzünün gelinciği gibi bizi gözetleyen kamerin ışığına kayar. Nice sözler söyler, sanki kalbimin uçurumlarında beklerken attığım çığlıklar gibi yankılanır odamın duvarına. Beni dinlemez, kendisi konuşur bazense ağlar. O zamanlarda dinleyen ben olurum.Semaya giden merdivenden tırmanarak varırım yanına. İçime sararım onu, silerim gözlerindeki yaşlarını ve seyre dalarım alemi .Bedenen rükuda eğilirken ruhumun secdede yükselişini duyarım.Beyaz ışığımı uyutup kızıl ateşi selamlarım. Kuşların zikrini dinler onlardan daha yükseklere uçarım. Ve her daim derim ki: ”Yâ Mâlikel Mülk Yâ Zül Celali Vel İkram.”

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Azize Elif Durgut

Mevsimlerin savurduğu yaprak misali,günlerin kovaladığı bir yolcuyum.Yolculuk nasıl geçiyor diye sormayın,daha soluklanmadım.. #gönlümavişehir/ Marmara University-Kadıköy

Bir cevap yazın