in

Görselle bir ilgisi var

Bazı şarkıların, bazı şiirlerin, bazı bestelerin saatlik versiyonları var. Mutlaka onlardan birine kafayı takmışsındır. Sanırım ben de taktım. Ama saatlik versiyonuna değil. Ömürlük olana.
O kadar umutsuzum ki. Bu umutsuzluk beni öldürecek. Hem artık iyi bir ses duymak istiyorum. İncitmeyen, yanıltmayan, net bir ses.
Biraz dürüstlük istiyorum. Yatağımı kaloriferin kenarına çektiğimden beri düşlediğim bir sürü şey var. Onlardan istiyorum biraz. Ayaklarımı yerden kesen, yutkunmama engel olan değil de sıcak çikolata ya da ayran gibi küçük bir mutluluk parçacığı istiyorum. Hayır , yanılıyorsun, bilmiyorsun. Ayran da mutluluk parçacığıdır. Denemelisin. Manasız bir keyif istiyorum işte fazla değil. İlla bir anlamı olmak zorunda değil yani. Fakat unutmadan her şeyin bir anlamı elbet vardır ama bu, eğer sen ona bir anlam yüklersen ya da bir anlamı olduğunu anlamaya çalışırsan mümkün olur.
Bir de gece var. Umutsuzca başımı yastığa koymamak istediğim. Bombaların patlamadığı , insanların ölmediği bir gece. Hayır canımın içi. Bu gündemle ilgili ya da tamamen benimle ilgili bir yazı değil. Bu düpedüz sıradan bir insanla ilgili. Senin ve benim gibilerle. Çünkü aslında hepimiz mutsuzluktan gebermek için sıramızı bekliyoruz ve refleks haline gelen aynı zamanda yeni bir hastalık olan özgüvenli gülüşlerimizle üçkağıtçılıkta yarışıyoruz hepsi bu. Bunu biliyorsun.
Akıllarda sokak lambası gibi yanıp sönerek sinyal veren din meselesi var bir de. Ama yanıp sönen sokak lambasının duruşunu aklında tut. Sana onu hatırlatacağım.
Ne diyorduk? Din meselesi. Niye mi ? Çünkü içimizdeki ‘’bir şey’’ buna zorluyor bizi. Çaresiz kaldığımız her an ‘’Allah’’ derken , her şeyin yolunda olduğu zamanlar bunu kendimize mâlediyoruz, şöyle ‘’Benim eserim! Benim emeğim! Benim tercihim’’. Canımızı sıkan ve bizi o durumdan kurtarması gereken herhangi bir yardım eline ihtiyaç duymuyoruz. Çünkü bir şeyler yolunda gittiğinde o bizim emeğimiz oluyor. Ama ufacık tökezlesek bu bizim bir şeyleri yanlış yaptığımız anlamına gelmesi gerekirken birilerinin suçu oluveriyor.
Biraz konudan konuya atlamak istiyorum , bana ne. Dilersen devam etme. Çünkü kafam karışık uzun zamandır. Bahsettiğim şey, bu umutsuzluk bizim suçumuz. Kimsenin değil. İnsanın en derinlerine itelediği id ile alakalı. Kendimle barışık değilim ya hayır sadece güçlü bir öfkeyi besliyorum kendim için. Kendimle savaşıyorum, bunu anla. Kafana göre konuşma hemen. ‘’Allah’’a değindim diye ya da hoşuna gitmeyecek birkaç şey söylediysem kafayı yemiş gibi ahkam kesmeye başlama. Sesini biraz kıs, bak insanlara neler yapıyorlar. En kötüsü de herkesin cehennemi kendi içinde. Demek istediğim bunu düşün. Beni rahat bırak.
Böyle şeyleri bana hissettirdiğinde aklıma ilk gelen hikaye şudur ‘’Cami avlusunda oynayan çocuğa atılan tokat ve o çocuğun camiye küsmesi’’ ya da böyle bir şey şuan durup bu hikayenin doğruluğunu araştırmak istemiyorum. Çünkü onu okurken hissettiklerimi ve düşündüklerimi yazmayı unutacağım. Onunla ilgili araştırmayı istersen kendin yap. Beni sürekli ufacıkta olsa umut ettiğim yerde durup itmeyi bırakırsın belki.
Kötülüğü kimin doğurduğunu bildiğimiz halde, karşılaştığımızda ona hemen aynı güçte ve aynı kötülükte cevap verecek kadar iradesiz olduğumuz için bu olaylar , bu dünya hep böyle. Bak açık bir şey söylüyorum. Ne düşündüğün, neye inandığın, neye tapındığın, kimi çok sevdiğin, kimi desteklediğin ya da ne ile meşgul olduğun umurumda değil. Sen sadece toprak olacak herhangi bir canlısın ve bunun için nefes alıp veriyorsun. ”Bunun için” dediğim noktada içindeki sese ‘’sus’’ de. Çünkü sen böyle şeyler duyduğunda içindeki canavara engel olamıyor ve ‘’vahşi’’leşip saldırıyorsun. Vahşi’nin hikayesine de bak, mühimdir.
Biraz da şöyle bir durum var. ‘’Dünya iyi insanların hatrına dönüyor’’. CIK. Dünyanın neyin hatırına döndüğünü gayet iyi biliyorsun , böyle saçmalıklarla kendini kandırma ve avutma.Ben de böyle düşünürdüm bir zamanlar. Ta ki , o iyi insanların o güzel atlara binip gittiğini öğrenmeden öncesine kadar. Dünya senin ve benim gibi insanların susup , sessiz kaldığı, kendi başlarına şahitlik ettikleri kötülük gelene kadar kılını bile kıpırdatmadığı bir yer sadece.
Muhtelemelen hala ne dediğimi anlamadığın bir yazıyı okuyorsun. Emin ol ben de ne anlatmak istediğimden emin değilim. Bunun için bahse girelim , bir ara hatırlat. Bazen bunu yapmak iyi geliyor ama, sen de dene. Kafanı karıştır. Kendini ihmal et, bu kadar üstüne düşme. Koltuğunda kıvrılabileceğin bir yer olsun. Eğer koltuğun yoksa koltuğu olan birini edin, iyi geliyor. Fakat alışma. Hiç bir şeye. Çünkü sadece toprak olmak için nefes alıp veriyorsun, unutma. Bütün bunların birbiriyle bağlantısı var, mesele kime ve nereye ait olduğunu unutmamakla alakalı. Yani topraktan sonrasına inanıyorum evet, yine saldıracaktın, dur sakin ol.
Bir de her kötülüğe kötülükle cevap vermemeyi düşün. Biliyorum , biliyorum. İyi olabilmek mümkün olmuyor bazen. Ama kötülük de senin elinde. Bu, bazı gecelerde mutluluk parçacığına dönüşebiliyor. Hem yoruyorsa yoruyordur bazı şeyler, ben vazgeçiyorum bazen. İd beni yeniyor. Bu benim zayıflığım. Ya da kırıklığım, bilmiyorum. Neyse son söylediklerimi unut. Diğerlerine bir göz at. Ya da s.. et.
Not: Sana bayağı bir dille seslendiğim için üzgün değilim.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Meltem Dobur

Bir cevap yazın