in

Haçlı seferleri tarihine genel bakış

HAÇLI SEFERLERİ ÖNCESİNDE AVRUPA VE YAKIN DOĞUDAKİ EKONOMİK, SİYASİ VE TOPLUMSAL DURUM

Avrupa’da ilk kez 18-28 Kasım 1095 tarihlerinde, Papa II. Urbanus tarafından Haçlı çağrısı yapılmasından günümüze kadar yaklaşık olarak 900 yıl geçmiştir. Avrupa’da yapılan bu Haçlı çağrısının nedenlerini anlayabilmek için olayın gerçekleştiği dönemin ekonomik, siyasi, kültürel durumlarının incelenmesi gerektiği gibi günümüzün algısından uzak bir şekilde, o dönemin mantalitesi ile olaylar incelenmelidir.

Haçlı Seferleri kavramının anlamına bakacak olursak, Roma Kilisesi tarafından Yakın Doğu topraklarına yapılacak bir sefer çağrısıdır. 1096 ve 1270 yılları arasında sekiz farklı Haçlı Seferi gerçekleşmiştir. Sefere katılan askerlerin üzerlerindeki kıyafetlerde, taşıdıkları kalkanlarda haç figürü bulunmasından dolayı, Haçlı Seferleri adını almıştır.

Haçlı Seferleri öncesi Avrupa’nın siyasi durumuna bakıldığında merkezi, güçlü bir krallık bulunmadığı göze çarpmaktadır. Barbar kavimlerinin istilaları sonucunda yıkılan Roma İmparatorluğunun toprakları üzerinde farklı kavimlerin kurduğu krallıklar bulunuyordu. Ayrıca Roma İmparatorluğu zamanında şekillenen feodal sistem Avrupa coğrafyasında hakim iktisadi ve siyasi düzen olarak görülmektedir. Avrupa’daki kralların merkezi olarak çok güçlenememesinin en önemli sebebi de yine feodal sistem sonucunda ortaya çıkan toprağın bölünmesi sorunudur. Toprak bütünlüğünün birçok feodal bey tarafından bölünmesi hem geniş tarım alanlarının olmasını engellediği gibi hem de askeri gücün bölünmesine sebep olmuştur. Beyler de sahip oldukları toprak büyüklüğüne göre kendi aralarında hiyerarşik bir düzene sahiptir.

Avrupa’da büyük sabanların kullanılmaya başlanmasıyla üretimde artış elde edilmiştir. Elde edilen bu ürün fazlası Avrupa’da oluşan askeri sınıfın beslenmesine olanak sağlamıştır. Böylece şövalyelik denilen ağır zırhlı ve ağır silahlı askeri grup ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde üzenginin kullanılmaya başlanması şövalye sınıfının gelişmesine olanak sağlamıştır. Şövalyeliğin gelişmesine sebep olan bir diğer etken, fakir halkın şan şöhret kazanmak için şövalyeliğe başvurmasıdır. Şövalyeler feodal krallıkları barbarların istilalarından korumuşlardır.

Avrupa bugünkü zenginliğinden uzak bir halde ekonomik ve siyasi sıkıntılar çekerken Yakın Doğuda Hz. Muhammed’in İslam Devleti’nin kurucusu olarak ortaya çıkmasıyla birlikte siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda köklü değişimler yaşanmıştır. Çoğunluğu göçebe kabileler halinde yaşayan Arap kabileleri merkezi bir otorite etrafında birleştirilmiş ve hatta İslam Devleti Arap Yarımadasından dışarıya açılmaya hazır hale gelmişti. Fakat bu süreçte Yakın Doğu’da en önemli değişimlerden biri Selçukluların önderliğinde, Asya’dan gelen yoğun Türk göçünün Anadolu üzerine yoğunlaştırılarak, Anadolu’nun Türk yurdu haline getirilmesidir. Devam eden zaman zarfında Selçuklular Sünni İslam’ın koruyucuları haline gelmişlerdir.

Avrupa’nın ve Yakın Doğu’nun hali böyleyken Roma Kilisesi Hristiyanlık temelinde bir Avrupalı kimliği oluşturmaya çalışıyordu. Bunu yapmak için de büyük bir anti-İslam propagandası yürütülüyor ve Avrupalı Hristiyan halk arasında Doğudaki Hristiyan din kardeşlerinin Müslümanlar tarafından zulme uğratıldığı algısı oluşturuluyordu. Zaten hali hazırda Endülüs’te Müslümanların Hristiyanlarla savaşması halk arasında Müslümanlara karşı manevi bir birleşme ortamı yaratmaya başlamışken, Bizans İmparatoru Aleksios’un Türklere karşı Avrupa’dan yardım istemesi Roma Kilisesine aradığı fırsatı vermiş oldu. Roma Kilisesi hem halkı Müslümanlara karşı birleştirme fırsatını yakaladığı gibi hem de Roma ve Bizans kiliseleri arasındaki rekabeti sonlandırarak kendi gücünü Bizans Kilisesine kabul ettirecekti. Tüm bunların yanı sıra parça parça halde bulunan Avrupa coğrafyası tek bir amaç için birleşmiş olacaktı.

Avrupa böyle gergin bir ortamda bulunurken Papa II. Urbanus 1095 yılında yaptığı haçlı çağrısıyla adeta Hristiyanlığın manevi ateşini yakmış oldu. Urbanus İncil’de geçen ‘’Ve haçını alıp arkamdan gelmeyen, bana layık değildir. Canını düşünen onu kaybedecektir.’’ sözleriyle yapmış olduğu çağrıda büyük bir kitlenin desteğini aldı. Köylüler, kentliler, suçlular, haydutlar Avrupa’daki her tabakadan insan bu çağrıya karşılık verdiği gibi tamamen saf dini duygularla sefere katılan halktan kimseler de bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra şövalyeler ve toprak beylerinin çocukları da yeni topraklar kazanmak amacıyla bu sefere katılmak isteyen gönüller arasında yer alıyordu. Çünkü feodal sistemde bir beye ait olan toprakların hepsi büyük çocuğa kalıyor ve bu sayede toprak bütünlüğü korunmuş oluyordu[6]. Dolayısıyla toprak beylerinin diğer çocukları bu sefere katılarak kendi topraklarını kazanıp, kendi yönetimlerini sergilemek istemişlerdir.

HAÇLI SEFERLERİNİN BAŞLAMASI VE HAÇLI SEFERLERİNE GENEL BAKIŞ

Papa II. Urbanus’un yapmış olduğu çağrıdan sonra birçok kişinin sefere katılmak için harekete geçmiş olduğu bilinse de bu sefer çağrısına katılan kişi sayısı tam olarak bilinememektedir.  Diğer Haçlı Seferlerine göre katılımın en yoğun olduğu I. Haçlı Seferi ile ilgili olarak Fulcherius Carnotensis ve Albertus Aquensis 600 bin kişiden bahsederken, Ekkehard 300 bin, Raibundus Aguilers 100 bin kişinin katılmış olduğundan bahseder. Sefere katılan kişi sayısı her ne kadar net olarak bilinmese de katılımın bir hayli fazla olduğu kesindir. Öyle ki bu kalabalık papanın dahi tahmin ettiğinden daha büyük bir ordu meydana getirmiştir.

Böylesine kalabalık bir topluluğun kontrol edilip yola çıkılması da başka bir mesele olmuştur. Haç için toplanan kalabalıklar Yakın Doğu’ya harekete geçerken tek bir yol üzerinden harekete geçmemişlerdir. Bu durum sadece I. Haçlı Seferi için geçerli bir durum değildir. Toplanan kalabalık kendi bağlı bulundukları Haçlı liderleriyle birlikte dönem dönem farklı yollar izlemişlerdir. Doğal engeller ve Türk saldırıları özellikle farklı yollar izlenmesinde etkili bir unsur olmuştur.

Yakın Doğu’ya harekete geçen Haçlı Ordusu, Anadolu’ya geldiğinde Bizans için de ayrı bir tehdit oluşturmuştur. Bizans İmparatorluğu İstanbul önlerine gelen Haçlı birliklerinin İstanbul’u yağmalamasından korkmuşlar ve onları doğrudan Anadolu’ya sevk etmeye çalışmışlardır. Nitekim bu korkularında haksız da sayılmazlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’a gelen Haçlı birlikleri 13 Nisan 1204 yılında İstanbul’u Bizans’ın elinden alarak yağmalamışlar ve şehirdeki Bizans yönetimine son vererek burada bir Latin Krallığı kurmuşlardır. Bu süre zarfında Bizans farklı kollara ayrılmış küçük krallıklar halinde varlığını sürdürmüştür.

Haçlıların Yakın Doğu üzerine düzenledikleri bu seferler esnasında kurulan ilk Haçlı Devleti, 10 Mart 1098 yılında kurulan Urfa Haçlı Kontluğu olmuştur. Ermenilerin Bizans’a ya da başka bir devlete tabii olmaktan kurtulmaya çalışması sonucu Haçlılardan yardım istemesini fırsat bilen Baudoin, Ermeni kralı Thoros’un kendisine müşterek hükümdarlık teklif etmesi sonucu bu yardımı kabul etti. Her ne kadar şehrin ele geçirilip burada bir Haçlı krallığı kurulması, hedefi Kudüs olan seferin amacına uygun olmasa da toprak peşinde olan diğer beyler de bu sevdadan vazgeçmediler. Baudoin’in Urfa’yı ele geçirmesinin ardından Bohemund’da Hristiyanlık için önemli bir yere sahip olan Antakya’yı ele geçirerek burada kendi Haçlı krallığını kurmuş oldu. Bizans için önemli bir ticari nokta olan Antakya’nın Haçlıların eline geçmesinden hemen sonra Tarsus ele geçirilen bir başka bölge olmuştur. Tarsus’un ele geçirilmesi Haçlılar açısından stratejik bir öneme sahiptir çünkü bu sayede Haçlılar Antakya, Kıbrıs ve Avrupa ile deniz bağlantısını kurmuşlardır.

Urbanus’un yapmış olduğu çağrıyla başlayan sefer amacından çıkmış olsa da Haçlılar 7 Haziran 1099 tarihinde asıl hedefleri olan Kudüs önünde ordugâhlarını kurmayı başarmışlarıdır.  Yapılan Haçlı taarruzları sonucunda 15 Temmuz 1099 tarihinde Kudüs Haçlıların eline geçmiş ve şehirde büyük bir kıyım yaşanmıştır. Şehirdeki tüm Müslüman ve Musevi halk kılıçtan geçirilmiştir. Bu öyle büyük bir kıyım olmuştur ki Hristiyan kaynakları dahi bu olaydan vahşetle bahseder.

Kudüs’teki bu büyük katliam İslam dünyasında derin izler bırakmıştır. Haçlılar Yakın Doğu coğrafyasına geldiklerinde bazı Müslüman yöneticiler tarafından rakipleri için kullanılabilecek siyasi aktör olarak görülmekteydiler. Fakat bu kıyım İslam devletlerini ortak bir amaç uğrunda birbirine yakınlaşmasına sebep olmuştur.

Haçlıların Kudüs üzerinde kazandıkları bu başarı Avrupa’da büyük bir sevinçle karşılandı. Papa Urbanus’un ölümünden sonra papa seçilen II.Pascalis de tıpkı Urbanus gibi Haçlı politikasını sürdürmüştür. Fakat bu kez Haçlı Seferleri’nin sebebi Yakın Doğu’da kurulmuş olan Latin krallıklarının insan ihtiyacı olarak öne çıkmaktadır. Çünkü Urfa, Antakya ve Kudüs’teki krallıkların çevreleri Müslüman devletlerle sarılmış haldeydi ve eğer Avrupa’dan bir yardım gitmezse Müslümanların eline geçmesi kaçınılmaz olacaktı. Anadolu üzerinden geçilecek güzergâhta Haçlılar daha önce olduğu gibi hem yeni topraklar hedeflemişler hem de Bohemund’u kurtarmayı amaçlamışlardır.

Bu esnada Anadolu’da parça parça halde bulunan Türk devletleri Haçlılara karşı ortak bir amaç için birleşmişlerdir. Anadolu Selçuklu ve Danışmendli ittifakına Halep Meliki Rıdvan, Harran Emiri Karaca ve Artuklu Beyi Belek de katılmışlardı. 3 Haziran 1101’de İznik’ten Anadolu’ya doğru yola çıkan Haçlılar Türkler karşısında tahmin etmedikleri bir hezimete uğramışlardır. Bu durum Haçlı tarihinde Türklerin önemini gözler önüne serdiği gibi, bundan sonra Haçlıların kara yolu yerine deniz yolu üzerinden bir yol izlemelerine de neden olacaktır.

Haçlı Seferleri başlangıçta dini bir amaç için meydana gelen büyük bir kolonizasyon hareketi olmasına rağmen zaman içerisinde gerçekleşen Haçlı seferlerinde dini olgunun sadece olayın görünen kısmı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kudüs temelli bir Haçlı Seferi başladıktan sonra, zaman içerisinde ticari liman kentlerini hedef alan bir sefer zincirine dönüşmüştür. III. Haçlı Seferinde görüldüğü gibi Müslümanların eline geçen Kudüs’ün geri alınmak istenmesi bahane edilse de bu seferlerin altında yatan nedenler Yakın Doğu’daki sahip olunan zenginlikten ve topraktan pay koparabilmek olmuştur.

Kaynakça;

Sorularla Haçlı Seferleri, Cüneyt Kanat, Devrem Burçak, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2013

Ortaçağ Avrupa Tarihi, Muammer Gül, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2014

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Batuhan Aydoğan

Bir cevap yazın