in

Hatırat

Kulaklarını tıkamıştı sanki, hiçbir ses duymuyordu. Dalgın, ağırdan bir yürüyüş… Zaman zaman bazılarıyla omuz omuza çarpışıyor, kendisine bakanlara hafif tebessüm ile yoluna devam ediyordu. Kulaklarında yalnız o ses vardı, aklında yalnızca doktorun kendisine söylediği, beynine bir bıçak misali saplanan o kelimeler:

– Maalesef, diyordu. Artık çok geç, ameliyat mümkün değil. Tümör çok ileri bir safhaya ulaşmış. En fazla… En fazla üç ay… Maalesef. Üzgünüm, yapılabilecek bir şey yok.

Durdu, derin bir soluk aldı. Bir pastanenin önündeydi şimdi. Duvara dayandı, gözlerini bir iki saniyeliğine kapadı. Rüya mı görüyordu ? Hayır, hepsi gerçekti. Bir an önce eve gitme hissi ağır bastı. Eve gitmek ve kendini dışarıdan, hayattan soyutlamak istiyordu. Mademki şunun şurasında üç ay, şimdiden hazır olmak gerekti. Neye hazır olacaktı, ölüme mi ? Bir gülme tuttu, acı bir gülme. Tutmaya çalıştıkça artıyordu gülmesi, koyu bir kahkahaya engel olamadı. Gerçi neye, neden güldüğünü de bilmiyordu. Önünden yanından geçenler ona bir tuhaf bakıyorlardı. Sinirleri boşalmıştı, gülüyordu işte. Bir kadın gözüne çarptı, eliyle onu işaret ediyordu yanındakilere. ‘ Allah şifa versin, akıl fikir versin. ‘ diyordu. Aldırmadı. Bir iki dakika kadar daha devam etti bu hal. Sonra kesildi. Artık aklına gelen hiçbir şey ona gülünç gelmiyordu. Suratı yine bir karış asık, dalgınca yürüyüşüne devam etti.

Eve geldiğinde saat akşamın altısını buluyordu. İçeri girdiğinde kapıyı güm diye kapattı, hemen sonra karşı pencere ilişti gözüne. Perdeler ardına dek açıktı ama o yoktu. Durdu, birkaç dakika kadar görünmesini bekledi. Görünmedi. Israrla bakmayı, beklemeyi sürdürdü. Telefon… Telefon sinir bozucu bir şekilde çalmaya başladı. Telefonun yanına geldi, eli ahizeye dokundu ancak ahizeyi kaldırmadı. Telefon ısrarlı bir şekilde çalıyordu. El mecbur açmalı.

– Aksel, sen misin ?

– Evet, demekle yetindi Aksel. Müge idi karşısındaki. Onunla şimdi konuşmak içinden gelmiyordu.

İyi misin ? Bugün fakültede de yoktun. Telefonunu aradım, açmadın. Neredeydin ?

– Bir işim çıkmıştı, o yüzden ulaşamamışsındır, diyerek geçiştirdi.

– Aksel, kötü bir şey yok değil mi ?

– Hayır, her şey yolunda, dedi soğuk bir sesle. Yarın sabah dersim var, o zaman görüşürüz. Birkaç saniye durdu, cevap gelmeyince kapattı. Banyoya girdi, bir duş aldı. Yan odaya girip uzanmak, yatmak istiyordu. Akşam karanlığı iyice bastırmıştı. Sırtını tam yatağa yerleştirmişti ki, telefonun uzunca ötüşünü işitti yeniden. Yine kimdi acaba ? Zorlukla, mırıldanarak kalktı.

– Alo efendim. İyi geceler babacığım, sağolun. Yok hayır, dinleniyordum. Hayır, bir problem yok. Evet, Orhan Bey de öyle söylüyordu zaten. Konuşmuşsunuzdur o meseleyi muhakkak. Şimdi mi geleyim ? Peki tamam, bir saate oradayım. Telefonu kapattığında aslında hiç de gitmek istemiyordu. Fakat ne yapmalı, baba çağırdı mıydı, muhakkak gelinmeliydi. Aksel’in hayatı, tam da Necdet Bey’in istediği şekilde gelişmişti. Daha bu hayata gelir gelmez çizilmişti onun yönü. İlkokulu bitirir bitirmez yatılı bir okula verilmişti, derken lise, hemen ardından Necdet Bey’in kesin talimatı üzerine tıp fakültesi. Babasının gözüne girebilmek, ondan yalnızca bir aferin almak için şimdiye dek her türlü fedakarlığı yapmaktan bir an olsun çekinmemiş idi. ‘ Benim oğlan da çocukluğunda steteskopla dolaşmadan duramazdı, elinde her daim o olurdu. ‘ derdi ballandıra ballandıra Necdet Bey. Sahi o öyle bir şey hatırlıyor muydu ? Hafızasını yokladı, bulamadı. Olsun, önemli değildi. Necdet Bey öyle diyordu ya, o zaman öyledir, tartışmaya açık bir husus yoktur ortada. Okulu bitirdikten sonraki yaşamı da yine Necdet Bey tarafından tayin edilmişti. Amerika yolcusuymuş en yakın zamanda… ‘ Ailemize münasiptir, oğlumuza uygundur. ‘ denmişti Müge için de. O andan itibaren de kesin hüküm verilmişti. Müge ile evlenecekti. Orhan Bey mi ? Kendi menfaatinden başka bir şey düşündüğü nerede görülmüş ?

Gerçekten bir saat sonra Necdet Bey’in karşısında, sanki hazır ola geçmişçesine duruyordu. İki eli arkasında, pencereden dışarı bakarken konuşmaya devam ediyordu.

– Bir erkek evlat sahibi olmak, bir baba için tarif edilemez bir mutluluktur. Bu benim için de öyle oldu. Seni kucağıma verdikleri ilk andan itibaren hep şunu derdim. İyi ki bir oğlum var benim. İyi ki de bir oğlum var. Artık yalnız değilim bu kavgada. Benden sonra benim bıraktığım emanete sahip çıkacak birisi var arkamda derdim. Bugüne değin beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadın. Her zaman söz dinlemeyi bildin. Ancak… Ancak şimdi bakıyorum ki, karşımdaki bu genç adam sanki benim oğlum değil. Benim oğlum böyle hıın, böyle yaramaz biri değil.

– Sizi bu sözleri söylemeye sevk edecek neler yaptım peki ? diye sordu Aksel, soğukkanlılığını zorlukla koruyarak.

Şimdi öğreniyorum ki oğlum, bu gerçekleşecek izdivaçtan vazgeçiyor. Neden ? Çünkü bir başkasını seviyormuş. Hım… Bu hayatta her istenilen şey olmaz, her seven sevilenden karşılık bulmaz. Demek bunu halen öğrenemedin. Öyle mi ?

– Müge ile evlenmekten vazgeçtiğim doğrudur. Çünkü mutsuz olacağımız açık. Böylece hem kendimi hem de onu bu mutsuzluktan kurtarmayı amaçladım. Ayrıca…

– Bırak şu saçmalamaları, diye sözünü kesti Necdet Bey. Bu tepki, Aksel’i Necdet Bey’in hiç beklemediği bir şekilde ateşlemişti. Konuşması öfke doluydu, şimdiye dek içinde bastırıp da söyleyemediklerini şimdi dışa vuruyordu.

– Bu hayatta şimdiye dek sen ne istediysen hep onu yaptım. Öyle ki, şu anda hiç istemediğim bir yer olmasına karşın tıp okumam da yine senin kararın değil miydi ? Bu hayat her ne kadar benim hayatım olsa da kararları hep sen verdin, bana ise yalnızca o kararları mecburen sorgusuz sualsiz uygulamak düştü. Çünkü beni buna sen mahkum ettin, o kararlarınla. Ne zaman ‘ Neden ? ‘ diye sormak istesem de bunu hiçbir zaman duymak istemedin, çünkü benim ne istediğim hiç ama hiç önemli değildi. Ben senin gözünde zaten her zaman bir hiçtim. Ben ancak senin kararlarını, emrivakilerini uyguladığım anda vardım. Bir kez olsun bana bu hayatta ne istediğimi sordun mu ? Hayır. Zira adetin değildi. Çünkü şu an içinde bulunduğum bu hayatın, benim hayatım olduğu gerçeğini hiçbir vakit kabul etmek istemedin. Şimdi yine karşında dikilmiş bir vaziyette, sanki çok büyük kabahatler işlemişim gibi bana bu sözleri söylüyorsun.

– Sen şimdi bana karşı mı geliyorsun ? diye yüklendi Necdet Bey de. Aksel’den böyle bir tepki görmüş olmanın şaşkınlığı hakimdi. Aksel, yine aynı şekilde konuşmayı sürdürdü.

– Evet, dedi kesin bir ses tonuyla. Evet sana karşı geliyorum. Çünkü artık ben o eski uysal Aksel olmayacağım. Hayat denilen şey, senin dar fikirlerinden, yalnızca kendi kişisel hırslarına dayanan bir düzenden ibaret değil Necdet Bey.

Son cümle, Necdet Bey’i şaşkına çevirmişti. Aksel onun cevabını dinlemeye gerek görmeden, hızlı adımlarla ayrılırken arkasından ‘ Bu sözlerini sakın ama sakın unutma. Çünkü başka hayat yok. Senin için yaşanılacak başka hayat yok, yok. ‘ diye bağrıyordu.

Dışarı çıktı. Elleri cebinde, sokaklarda gezinmeye başladı. Epey yürüdü. Bir ara bir melodi işitti, sesi takip etti. Bir genç duvarın dibine yaslanmış, gitar çalıyordu. Önündeki kılıfın üzerine gelen geçen para atıyordu. Bir süre durdu, bunu dinledi. Cebini yokladı, birkaç lirayı kılıfın üzerine bıraktı. Eve geldiğinde ilk yaptığı telefonun başına geçip onu aramak oldu. İlkin telefonu açan olmadı, ikinci aramada bir yaşlı kadın sesi karşıladı. ‘ Burada yok, bir daha arama burayı. ‘ diyordu, telefonun yüzüne kapandığını anladı. Yılmadı, üçüncü defa aradı. Bu defa karşısına o çıkmıştı. ‘ Beni dinle, yarın öğleden sonra saat birde her zaman olduğu gibi o kafede bekleyeceğim seni. Gelsen de gelmesen de. ‘ dedi. Telefonu usulca kapattı. Karanlık… Üç ay sonra bu bir çift göz, karanlığa doğru kapanacaktı demek. Doktor öyle söylüyordu. Peki ya ne yapmalıydı şimdi ? Masanın başına çöktü, eline geçen kitabı karıştırmaya başladı amaçsızca. Turgenyev’indi. Güldü, kitabı kenara bıraktı. Önüne temiz bir kağıt çekti, ne yapacağına karar vermişti. Şimdiye kadar yaşarken benim değildi bu hayat, bari yazarken olsun, diye iç geçirdi. Ve bu düşünceyle kelebek misali kısacık ömrünün hatıratını yazmaya başladı.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Mehmet Metin

19 yaşında, hukuk öğrencisi. Uluslararası ilişkiler, yakın tarih, politika, edebiyat özel ilgi alanlarıdır. Kuru kalabalıklardan farklı düşünmeye çalışan, bu hayatta ayrıksı duran bir basit kimse. 2015 Adalet ve Dürüstlük konulu kompozisyon yarışmasında kaleme aldığı kompozisyon ile ikinci olmuştur.

Bir cevap yazın