in

Hazar’ın Statüsü ve Bölgede Rusya’nın Faaliyetleri

Bu yazımızda Rusya ve Hazar ilişkilendirmesinin ikinci ayağını oluşturan statü sorununa Rusya’nın bakışı ve önerilerini Rus emelleri ve çıkarları doğrultusunda inceleyeceğiz.

Rusya Federasyonu’nun Hazar’ı denize kapalı bir su havzası veya göl olarak görmek istemesindeki temel amaç Hazar’ı önce Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin etki alanının dışına çıkarmak ve daha sonra da sonucun belirlenmesinde 1921 ve 1940 Antlaşmalarını tek başvuru kaynağı olmasını sağlamaktır. 1926 tarihinde sınır nehirlerinin ve denizlerinin karşılıklı kullanılmasına yönelik bir anlaşma imzalanmıştır. 27 Ağustos 1935’te yapılan anlaşma da Hazar üzerinde seyrüsefer özgürlüğünü tekrarlamıştır ve 10 millik balıkçılık bölgesi kurmuştur. Ancak resmi bir sınır çizimi olmamıştır. 1935 ve 1949 yılında SSCB ve İran’ın resmi kurumlarının kıyı bölgelerindeki deniz yatağı kaynaklarının kendilerine ait olduğunu ilişkin beyanları olmuştur. 1950’lerin başında Sovyet yetkilileri göl statüsünde bulunan Hazar Denizi’ni sektörlere ayırmışlardır. Hazar Denizi’nin Sovyetler Birliği’ne ait kısmı Astrahan-Hasan Kulu bölgelerini birleştiren hattın kuzeyinde kalan alandır. Bu hattın güneyinde kalan saha ise siyasi etki altındadır. Tarafların 15 Eylül 1962 tarihli nota teatisi gereğince, İran topraklarında ve Hazar Denizi’nde Yabancı devletlerin füze atış üssü ve deniz üssünün kurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Hazar Denizi’nde bulunan deniz unsurları 1992 yılında yeni ülkeler arasında paylaşılmıştır. Rusya tarafından fazla önemsenmeyen bu paylaşım esnasında önemli cephane depoları ile deniz üsleri Azerbaycan’da kamlı, 18 adet muharip gemi ile 62 adet yardımcı gemi yeni ülkelere verilmiştir.

Rusya ilk defa 1993’te Astrahan’da, Rusya ve Azerbaycan Savunma Bakanlarının bulundukları toplantıda Hazar’da kıta sahanlığının 12 deniz mili olarak Azerbaycan tarafından kabul edilmesini istemiştir. Daha sonra 1995 yılında, dönemin Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan yardımcısı Albert Çernişev, Hazar Denizi’ndeki kıta sahanlığının 20 deniz mili olmasını önermiş ve son olarak da RF dışişleri Bakanı Yevgeni Primakov bunun 45 deniz miline çıkartılmasını teklif etmiştir. Bu tekliflerin hiçbiri Azerbaycan ve Kazakistan tarafından kabul görmemiştir. Azerbaycan’ın Rusya’ya bu konuda gösterdiği aktif direniş, Karabağ savaşının her merhalesinde Rusların Ermenilere sağladıkları destekte kuvvetle yansımaktadır.[1]

 

 

Rusya’nın Hazar Statü Sorununa Yaklaşımı

SSCB’nin çöküşünün ardından başlayan Hazar’ın statüsü tartışmalarında en önemli oyunculardan birisi olan Rusya Federasyonu, konuyu, ilk kez Ekim 1993’te gündeme getirmiştir. Rusya’nın bu dönemdeki yaklaşımı, Hazar’ın bir sınır gölü olmadığı, tek bir ekosisteme sahip bölünemez kapalı bir su rezervi olduğu, statüsünün SSCB ile İran arasında yapılan 1921 tarihli Moskova ve 1940 tarihli Tahran Anlaşmalarıyla belirlenmiş bulunduğu, söz konusu anlaşmalarla belirlenen 10/12 millik münhasır balıkçılık bölgesi dışında kalan alanların sahildar devletlerin ortak kullanımına açık olduğu, 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin Hazar Denizi’ne uygulanmasının söz konusu olmayacağı şeklindedir.

Rusya Hazar’ın kıyıdaş ülkelerce kullanımı görüşüne karşıdır. Temelde kıyıdaş ülkelerin hakkı uluslararası anlaşmalarda ortaya konabilir ancak pratikte Rusya’nın Hazar problemini çözümü konusunda veto hakkı vardır. Rusya’nın bu tezi İran ve Türkmenistan tarafından desteklenmektedir. Rusya, İran ve Türkmenistan Hazar’ın “kapalı bir iç deniz” olduğunu kabul etmekte ve 20 millik karasularını kullanmaktadırlar. Bu deniz bölgesi “Akvatoria” suyunun parçası olarak tanımlanmaktadır ve Hazar’ı çevreleyen ülkelerin uluslararası sınırları ile kısıtlıdır. Hak sahibi ülke hem su yüzeyini hem deniz dibini hem de hava sahasını kullanabilmektedir. 20 millik kara suyunun ötesinde 20 millikte münhasır ekonomik bölge vardır. Bu bölgeden hak sahibi ülke deniz dibi zenginlikleri de dahil olmak üzere yararlanabilir. Üçüncü ülkeler bu bölgeyi seyir amaçları, kablo döşemek, eğlence gibi amaçlarda kullanabilirler. Hazar Denizi’ni kıyı devletlerle ortak olarak kullanmak isteyen Rusya’nın yaklaşımında, önceleri politik kaygılar daha fazla ön plana çıkmaktaydı. Hala bölgeyi kendi “arka bahçesi” olarak görmek isteyen Rusya’nın bir diğer kaygısı, zengin petrol yataklarına sahip Azerbaycan’ın Batı ile giderek artan yakınlaşmasıdır. Bu sebeple Rusya Federasyonu’nun statü tartışmalarının merkezinde daha çok Azerbaycan bulunmaktadır.

Azerbaycan ise 1991’den devam eden petrol Anlaşması görüşmelerini 20 Eylül 1994 tarihinde anlaşma ile neticelendirmişti. Yapılan anlaşmanın ardında, Batılı büyük petrol Şirketleri Hazar Denizi’nin Azerbaycan sektörüne ciddi miktarlarda yatırım yapmaya bağladılar. Başlangıçta Rusya Hükümeti ve onun Lukoil şirketi, Azerbaycan’ın Batılı Şirketlerle yürüttüğü petrol görüşmelerinden dışlanmıştı. Ancak bu dışlanmışlık Azerbaycan’da Elçibey hükümetinin bir darbeyle uzaklaştırılmasıyla neticelendi. İktidara geldikten sonra mevcut durumu iyi kavrayan Haydar Aliyev, aynı akıbetin kendi başına gelmesinden çekindiği için “Asrın Anlaşmasında kendi ulusal petrol Şirketi SOCAR’ın payından, Rus Lukoil Şirketine %10’luk bir pay verecek şekilde Rusya’yı da bu büyük oyuna dâhil etti.

Hazar’ın statüsünün belirlenmesi sürecinde önemli bir role sahip olan Rusya, Hazar Bölgesi’ne oldukça büyük bir önem vermektedir. Başlangıçta Hazar konusunda Azerbaycan’a baskı yapmak suretiyle bir ivme kazanacağını düşünen Rusya Federasyonu’nun Hazar Politikası, Putin’in iktidara gelmesi ile beraber değişikliğe uğramıştır. Rusya’nın dış politikasında özellikle de eski SSCB mekânındaki politikasında enerjinin temel unsur haline geldiği, Putin’in 21 Nisan 2000’deki Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının ardından yaptığı açıklama ile açıkça ortaya çıkmıştır. Putin, yaptığı açıklamada “partnerlerinin Hazar Bölgesi’nde çok aktif olduklarını ve kendilerinin de benzeri bir aktivite sergileyeceklerini” ifade etmiştir. Rusya’nın Hazar’ın sektörel bölünmesini engellemek için ileri sürdüğü diğer bir resmi gerekçe ise tam bir bölünmenin doğal çevreye zarar vereceğidir. Dünyadaki toplam havyarın yüzde 90’ının bulunduğu Hazar, Rusya’ya göre Rusya için çok önemlidir. Bu yüzden biyolojik kaynakların verimli kullanımı Rusya’nın çekincelerinden birisi ise Hazar’ın ekolojisi, ikincisidir. Rusya hukuki statüde anlaşılamayabileceğini ancak biyolojik varlıklar ve çevre konusunda ortak anlaşmaların imzalanması gerektiğini belirtmektedir. Rusya’nın Hazar’ın statüsü sorunu karşısında takındığı yeni çevreci yaklaşımı aslında gerçekçi değil ironik gözükmektedir. Zira Sovyet dönemi boyunca Hazar, çevre açısından dünyadaki en tehlikeli bölgelerden biri olmuştur. Gerçekten Azerbaycanlı bilim adamlarına göre Bakü ve Sumgait’i içeren Apşeron Yarımadası ve Hazar Denizi, yoğun hava ve su kirliliği nedeniyle ekolojik açıdan dünyanın en çok kirlenen bölgesi olmuştur.

[1] Erkan Avcı, A.g.m. s.3-4.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın