in

İnsanların dikkatine! Empati makinesi ayağınıza geldi. 5 dakikada kurulur, hemen teslim edilir.

Fikirlerimizin ışığı olduğu gibi karanlığı da olabileceğini niye kimse bize söylemedi Mystery? Soğuk bir kış günü ,yağmurlu, karıncaların esir aldığı bir serçe kuşunun bizi Üsküdar’da sahilde kurtardığını söylesem zamanın çirkinliğinden, yalan söylemiş olur muyum Mystery? Evet o kuşu yıllar önce çocukken kurtardık belki biz. Belki karıncalarını ayıkladık, ısıttık ve tekrar uçtuğuna şahit olduk çocuk gözlerimizle. Ve ben o kuşun evet o serçe kuşunun bakışlarını bana bakan her serçede gördüm. Sonra büyüdüm. Daha az gördüm. Bugün beraber gördük ya hani Mystery! İkimiz de görüyorsak kim inkar edebilir ve gerçek olmadığını ispatlayabilir o bakışların aynı bakış olmadığını? Annem bana guguklu saati öğretirken ilkokul 1’de söylemedi insanların da olduğunu guguktan. Fikirlerimiz her zaman serçe kuşu değilmiş Mystery. Eminönü’nden bindiğim Üsküdar vapuru öğretti bugün bana bunu ikindi vakti. Küçük güneşler dalgaların arasından salınırken pırıl pırıl, gözlerimi kısmama neden olurken dünyanın floresan ışığına. Nasıl yani diyeceksin Mystery. Lütfen nasıl de Mystery! Gelmenin gitmekle var olduğu şu dünyada, dönüş yolunda yine vapurda ama karanlıkta, anladım aslında. Bazen karanlık anlatır zaten. Hatta en güzel karanlık anlatmaz mı ışığı Mystery? Cama yansırken kendi cismim şehrin içinden geçiyordum sandım. Aşk kokan şehir, zaman zaman nefrete çok yakın, İstanbul… Yoksa şehir mi benim içimden geçiyordu? Bilmiyorum. Yansımamla göz göze geldik. Haylazca sırıttı bana. Bilemezsin hem tamamen ikisi hem de asla der gibi. Göz kırptım ona. Gözüm içimden geçen karanlık dalgalara ilişti o sıra. Giderken güneşler doğuracak kadar yüce olan o dalgaların her biri şimdi birer kara delik olmuştu. Fikirlerimiz. Onlar da böyle değil mi Mystery? Neyse boş ver biz ne anlarız fikirden Mystery. Fikir tanrıçaları her köşe başında istediğine etiketler dağıtırken yaldızlı fikirler altında. Fikirlerden anlamadığımız tek fikrimiz olsun boş ver!

Bir kız çocuğu ilişti gözlerime, bu fikri düşünürken vapurun tam öbür ucunda. O kahkahalarla güldüğü sırada sallanan küpelerinde beynimin çok ıssız diplerinde şifreli kasalarda sakladığım yağmur damlalı küpelerim de sallanmaya başladı. Aman Allah’ım! Altın küpelerime binen çocukluğum, koşar adım bana doğru geliyor. Biliyorum, oysa senin kulakların acıyor ve kanıyor Mystery. Hayat bize aslında o zaman öğretmiş birine gülücük çiçekleri açtıran şeyin diğerini nasıl da acılar yağmurunda boğduğunu. Keşke o zaman bulsaydık yağmurda çiçek açmanın yolunu Mystery. Bulsaydık eğer dünyanın gelmiş geçmiş en önemli mucitleri olurduk inan bana. Nobel ödülüne bile aday olabilirdik. Ama biz para yerine bir kese kuzey ışıkları isterdik. Vazgeçtim sen bunu istemezdin Mystery. Ne isterdin? Bence düşün! Çünkü hala kimse bulamadı ve kimse alamadı bunun Nobelini.

Keşke fazla empatimizi bağışlasa idik ihtiyacı olanlara. Sokakta göz göze geldiğimiz o mendil satan çocuğa ben daha az üzülürdüm*. İhtiyacı olanlar da mendil alırdı marketten alacağına. Biliyorsun teknoloji çok hızlı ilerliyor Mystery. Biliyorum sen hiç ayak uyduramıyorsun. Ama belki bir gün  “empati bağış seferberliği” bile ilan edebiliriz kalpleri Afrika olan yerlere. Kim bilir? Sen bilir misin Mystery? Belki kendimizi aradığımız yolda çok hızlı ilerledik yolun doğruluğundan emin olmadan. Ne zaman emin olur ki insan? Yapmamız gereken sadece aramaktır belki. Bence ulaşınca hiç sevinmeyeceğiz. İnsanlar sonlanan şeyleri sevmezler Mystery. Ulaştığımızda insan olacağız değil mi gerçekten? Gerçekten insan olmak acı çekmektir Mystery**. Bunu bildiğini biliyorum. Ve biliyorum ellerimizin üzerindeki çizgiler hala insan olamamaya aslında. Boş ver Mystery boş ver! Biz sadece yolda olalım. Ve sevelim yolda olmayı. Asla gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz ,evet adımız gibi bildiğimiz, o “empati bağışçılığı” gibi hayaller kuralım. Niye biliyor musun? Çünkü o kurtardığımız serçe kuşu asla ölmeyecek. İnanmıyor musun yoksa! Aç şimdi pencereni. Selamımı iletecek sana o küçücük varlığıyla sana bakan serçenin gözleri.

*Buraya elini kolunu sallayarak gelen bencillik başka zamandaki kelimelere adanmıştır. Bekleyiniz.

** “Bu dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.” demiş Goethe. Hassas kalpli olmak değil midir biraz da insan olmak?

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Emine Şahin

Gündüz biriktirdiği üç noktaları gece içine ve kelimelere anlatmaya çalışan bir kız...

Bir cevap yazın