in

Kabul

”Kabul etmek” söz öbeğine bir bakın, ne kadar basit ve sade bir görünüşe sahip değil mi? Ancak biz insanlar için bu hiçte yazıldığı kadar kolay bir eylem değil. Aristo’nun dediği gibi; ” Kendini olduğu gibi kabul etmek istemeyen tek varlık insandır.” Meseleye derin bir giriş yaparsak, kişinin öncelikle kendini, öz varlığını kabul etmesi ve yüceltmesi lazım ki çevresindekileri, var olanları kabul etsin.

Aslında biz insanlar özü itibariyle güzel olmayanı ya da kendi doğrularımıza uygun olmayanı kabul edemiyoruz, hayata iyi yaşamak ve mutlu olmak için geldiğimizi düşünerek kendimize ilk ihaneti burada ediyoruz. Güzel ve doğru kavramları son derece göreceli kavramlar olduğu gibi mutluluk kavramı da aynı şekilde kişiden kişiye değişir. Güzellik ve mutluluk hayatın her anında bizimle değildir, bizler mutlu ve mutsuz olmak, güzeli ve çirkini görmek, doğruyu ve yanlışı tanımak için yaşıyoruz.

  ”Bunun bilincinde yaşarsak her şey yolunda gidecek mi peki?” dediğinizi duyar gibiyim. Cevabım ”Hayır”. Şundan emin olmalıyız ki hiçbirimizin hayatı her zaman yolunda gitmeyecek, bol inişli çıkışlı, acılarla var olan bir hayat süreceğiz. İşte tam da burada önümüzde iki seçenek duruyor olacak. Kaçınılmaz acıyı kabul etmek ya da etmemek. Varlık olarak acıya yönelen insan bunu kabul ederek hayatına yeni bir kapı aralamış olacaktır. Nasıl mı? Bir kere, şikayet etmekten kurtulacak ve olduğu gibi her şeyi, herkesi kabul ettiği için kendi özüne yaklaşmış olacaktır. Bizler, birbirimizin ufak tefek parçalarından oluşuyoruz. Ne zaman o parçaları tanırsak ve kabul edersek kendi varlığımızı da kabul etmiş olacağız.

Son olarak şunu söylemeliyim ki; ”Acı sabredilecek bir şey değil, kabul edilecek bir şeydir.”

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gizem Ertan

Bir cevap yazın