in

Kanlı Noel ve Kıbrıs’ta İnsanlık Dramı

Giriş

Takvim yaprakları 1963 yılının son günlerini de silerken, dünyanın dört bir köşesinde her milletten, her kavimden insanlar, iyi kötü geçen bir yılın ardından bütün umut ve temennileriyle 1964 yılını karşılamaya hazırlanırken, Kıbrıs’ta EOKA mensubu tedhişçi Rumlar, adanın dört bir yanındaki Türklere karşı bir süredir hazırladıkları planı icraya koyuldular.

1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ve adada 1 Nisan 1955’ten beri devam eden terörün durması, dünya kamuoyunda artık Kıbrıs’ta barışın sağlandığına dair bir kanaat yaratsa da gerçek hiç de öyle değildi. 1959’da garantör devletler İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Zürih ve Londra antlaşmalarının oluşturduğu düzen içerisinde, 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş ve Türk-Rum ortak devleti kurulmuştu ama adada sular bir türlü durulmak bilmemişti. Makarios başkanlığındaki Rum tarafı, 199 maddelik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Türklere gereğinden fazla hak ve imtiyaz verildiğini öne sürüyordu. Türk tarafı ise Rumların silahlanmaya devam ettiğini iddia ediyordu. Halbuki hem Rum tarafı hem de Türk tarafı, X günü için hazırlanmaktaydı. Zira her iki tarafta da Cumhuriyetin yürümeyeceğine dair bir kanaat hakimdi.

Nihayetinde 30 Kasım 1963 günü Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios, Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk Liderliği’ne anayasanın 13 maddesinde değişiklik yapılması için teklifte bulundu. EOKA kurmayları, Türklerin bu teklifi kabul etmeyeceklerini bildiklerinden ada çapında kaos yaratacak bir eylem planladılar ve 4 Aralık günü harekete geçtiler. EOKA’cı Markos Dragos’un heykeline atılan bomba, EOKA’cıların beklediği etkiyi yaratmış ve Türklere yönelik bir tepki hareketi oluşmuştu. Türkiye’de 2 Aralık 1963 günü Başbakan İnönü’nün istifası ve Ankara’daki koalisyon pazarlıklarından dolayı Türkiye’nin tepki veremeyeceğini hesaplayan Makarios, kurmayları ile bir süredir üzerinde çalıştığı AKRİTAS planı doğrultusunda Türklere saldırı emrini verdi.

4701

Saldırılar Başlıyor…

İlk silah, 20 Aralık 1963 Cuma’yı 21 Aralık 1963 Cumartesi’ye bağlayan gece saatlerinde atıldı. Tahtakale semtinde evlerine dönmekte olan bir grup Türk kendilerini durduran barikattaki silahlı Rum polisleri tarafından gözaltına alınmak istenince çıkan arbede sonucu Rum polislerin açtığı ateş ile iki Türk hayatını kaybetti. Bazı Türkler yaralandı.

21 Aralık Cumartesi sabahı, gece gerçekleşen olayı protesto etmek maksadıyla Lefkoşa Türk Lisesi bahçesine toplanan öğrencilerin üzerine Rum polisler, ciplerden makineli tüfeklerle ateş açtılar. Hemen arkasından Denktaş’ın bürosu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Küçük’ün ikametgahı hedef seçildi.Tüm bu olaylar üzerine X gününün geldiğini tahmin eden TMT ( Türk Mukavemet Teşkilatı ) komutanlarının talimatıyla 22 Aralık 1963 Pazar sabaha karşı TMT açığa çıkmıştır.

Hemen ertesi gün, 23 Aralık 1963 Pazartesi gününün erken saatlerinde, ağır silahlarla donatılmış EOKA ve Rum milisler, Lefkoşa’nın Türk kesimine saldırıya geçtiler. Saldırıya TMT mensupları ve silahlı vatandaşlar da karşılık verdi. Her iki taraftan da ölen ve yaralananlar oldu.  Aynı günlerde Larnaka, Limasol, Baf gibi bölgelerde de Türk semtlerinin elektriği ve suyu kesildi, Türk köylerine acımasızca baskınlar yapıldı. Pek çok Türk bu olaylar sırasında rehin alındı. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan Türkler de işlerinden kovuldu, Türk polisleri ise silahlarına el konularak gözaltına alındılar.

1963 yılı Kanlı Noel saldırılarında Rumların asıl hedefi ise Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı kasabasıydı. Küçük Kaymaklı’da 5 binden fazla Türk nüfus mevcuttu. Buradaki Rum saldırısı ise 22 Aralık 1963 Pazar günü başladı. Makarios’un Garanti Antlaşmalarını tanımadığını ilan etmesi de bundan güç alan EOKA üyesi saldırganların saldırılarını tırmandırmıştı. 23 Aralık’tan itibaren kuvvetlerine takviye alan tedhişçilerin komutanı ise Nikos Sampson idi.

Küçük Kaymaklı’nın dış dünya ile irtibatı kesilmişti. Bölgeyi müdafaanın olanaksızlığını fark eden TMT mensubu mücahitler, tehlikeye düşmemeleri için Türklerin çeşitli bölgelere sevk edilmesine karar verdiler ve 5 bin Türk’ün tahliyesini gerçekleştirdiler. Geride kalan çoğu hasta ve yaşlı 500 kadar Türk ise Rumların eline esir düştü. Bu arada 80’lik imam Hüseyin İğneci ve yatalak oğlu da Rumlar tarafından vahşice katledilenler arasındaydı.

 

031

Türkiye Harekete Geçiyor…

Olayların başlaması ve giderek tüm ada sathına yayılmasının ardından Türkiye de duruma tepkisiz kalmadı. Ankara’da yeni hükümet kurulamadığı ve henüz görüşmeler sürdüğü için İnönü’nün görevi devam ediyordu. Türkiye, 23 Aralık 1963 günü diğer iki garantör ülke olan İngiltere ve Yunanistan’a ateşin kesilmesi için ortak hareket edilmesi çağrısında bulundu. Bu esnada adadaki 650 kişilik Türk Kuvvetleri Alayı ise adadaki çatışmaları takip ediyor ve Ankara’dan emir bekliyordu.

Türkiye’nin çabaları sonucunda 24 Aralık 1963’te bir ortak bildiri yayımlandı. Bildiride özetle Türk ve Rum toplumlarına ateşi kesmeleri ve halihazırdaki karışıklıklara son vermeleri için çağrıda bulunuluyordu.

z 24 aralık   Ancak çağrı etkisiz kaldı. 24 Aralık 1963 Salı gecesi içlerinde Yunan Alayı’ndan subayların da bulunduğu Rumlar, ağır silahlarla Lefkoşa’nın Kumsal semtine baskın verdi. KTAK Baştabibi Binbaşı Nihat İLHAN ve ailesinin ikamet ettiği eve baskın veren Rumlar, Binbaşı İlhan’ın eşini ve üç çocuğunu ve ev sahibesini katlettiler. Ev sahibi olan yaşlı bir Kıbrıs Türkü ve yanındaki akrabaları ise saldırıdan yaralı kurtuldu. Aynı gece Ayvasıl köyüne düzenlenen saldırıda 20’den fazla Türk’ün öldürülerek toplu çukura gömüldüğü tespit edildi.

Makarios bu saldırılar karşısında bir din adamına hiç yakışmayan bir şekilde, Türk tarafının telefon hatlarını kestirmiş ve olayları elinde tuttuğu medya organları aracılığıyla ‘’ Türkler yönetime karşı isyan hareketi içindeler, biz de bu hareketi bastırmaya uğraşıyoruz. ‘’ şeklinde duyuracak kadar alçalmıştır. Ünlü EOKA’cı katillerden Nikos Sampson ise Küçük Kaymaklı’da yaşanan vahşeti ‘ Balkan Savaşları dışında Türklere karşı elde edilen tek zafer ‘ olarak değerlendirmiştir.
z 25 aralıkSaldırıların durmaması ve çatışmaların devam etmesi karşısında Türkiye, Garanti Antlaşmaları’nda öngörülen garantörlük hakkını tek başına kullanmaya karar verdi. 25 Aralık 1963’te Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları, Kıbrıs üzerinde alçak uçuş gerçekleştirdi. Aynı gün Türk Kuvvetleri Alayı ise bulunduğu bölgeyi terk ederek mevzilere konuşlandırılmıştır.  26 Aralık 1963’te ise Birleşik Krallık, Yunanistan ve Türkiye arasında bugünkü sınırları belirleyen Yeşil Hat anlaşması yapıldı ve üçlü kuvvet devriye görevine fiilen başladı. Diğer taraftan, Türklerin sesini dünya kamuoyuna duyurmak ve Rum radyosunun yalanlarına cevap vermek maksadıyla Bayrak Radyosu kurulmuştur.

1974 Kıbrıs Harekatı’na giden yolda önemli bir dönemeç noktası oluşturan Kanlı Noel olayları esnasında yaklaşık 150 civarında Kıbrıslı Türk’ün katledildiği kati olarak sabittir. 1963 Aralık ayında başlayıp 1964 Ağustos’unda Erenköy Çarpışmaları’na kadar devam eden olaylarda 364 Kıbrıs Türkü ve 174 Kıbrıs Rumu hayatını kaybetmiştir. 18.667 Kıbrıs Türkü yaşadığı 103 köyü terk ederek emin bölgelere göçmüşlerdir ( Bazı kaynaklarda bu sayı 25-30 bine kadar çıkmaktadır ). Rumlar tarafından rehin alınan Türklerin bir bölümüne ise bugün halen ulaşılamamıştır.

Türk toplumu yüzde 3’lük gettolarda yaşamaya zorlanmış, devlet yönetiminden dışlanmış ve böylece de Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen yıkılmıştır. Makarios ve kurmaylarının yönetiminde abluka devam etmiş ve 1974’e kadar Türk toplumuna büyük bir ekonomik ambargo uygulanmıştır.

Dış Basında Kıbrıs Katliamı… Yabancı Gazetecilerden Notlar…

1 Ocak 1964 tarihli Daily Herald, Kıbrıs’ta okun yaydan çıktığını dünya kamuoyuna şöyle neşretmektedir:

‘’ Türk evlerini gördüğümde dehşete düştüm. Duvarlar dışında tamamen yok olmuşlardı. Bir napalm saldırısının bile bu kadar büyük bir yıkım yaratabileceğinden şüphe etmekteyim. ‘’

Aynı şekilde H. Scott GİBBONS’ın gözlemleri de dikkat çekici mahiyettedir:

…. İlk dakikalarda üç Türk ciddi olarak yaralandı. Türkler beyaz, küçük evlerinden sokağa fırladıklarında, küfreden ve çığlıklarla gülen kalabalık, bunları yol boyunca iteklemeye ve tekmelemeye başladı. Dipçik darbeleriyle yerlere yıkılan dehşete kapılmış Türkler, sokaklarda sürüklenirken; kalabalık evlere doluşup, ocaklardan yanan kütükleri çekip perde ve yatakları yakmaya başladı. Yıllar boyunca güneşte kurumuş ahşap çatı kirişlerini önce dumanlar, sonra da ateş sardı. Gürültüyle uyanıp ağlamaya başlayan emzikli bebeleri sıkıca tutmuş, çoğu gecelikli ve ayakları çıplak olan kadınlar, yürüyebilen ve pantolon veya mavi çizgili pijamalarının paçalarını tutmuş çocuklarıyla birlikte, yaralılarını sürükleyen Türkler alevler içindeki sokaklarda itilip kakılıyorlardı… ‘’

Yine H. Scott GİBBONS’ın Ayvasıl vahşeti hakkındaki gözlemleri de vahşeti gözler önüne sermekteydi:

‘’ Silahlı adamlar kapıları kırdılar; dipçikleyerek, döverek, yumruklayarak ve küfrederek Türk evlerine doluştular. Kumsal’dan geri çekiliş başladı. Bir kere daha, Nazilerin saldırısı altında bozguna uğrayan Avrupa’da olduğu gibi aileler, şaşırmış, dehşete düşmüş bir halde kulaklarında tüfeklerin gürültüsü ve makinelilerin takırtısının yankısıyla evlerinden soğuk sokaklara döküldüler. 

Kayıp düşerek, birbirlerine tutunarak koşmaya başladılar. Sokakta bir kadının “Allah rızası için birisi yardım etmeyecek mi?” diyen çığlığı yankılandı.

Kumsal’ın Türk sakinlerinin 159’u o gece kaçamadı. Banyodaki dört kişi ve ev sahibesinden başka dört kişi daha o gece öldürüldü. 150’si rehin alındı. Rehinelerden bir kısmını bir daha gören olmadı… ‘’

Ocak 1964’te Kıbrıs’ta bulunan bir İtalyan gazeteci ( Giorgio BOCCA ) ise Kıbrıs’taki izlenimlerini şöyle not etmiştir:

‘’ … Şu anda Türklerin köylerinden göçlerine şahit oluyoruz. Rum terörü acımasız; binlerce kişi evlerini, topraklarını, sürülerini terk ediyor. Bu sefer Helenlik laflarının ve Platon’un bütününün bu barbarca ve kudurmuş davranışları gizlemesi imkansız. Türk köylerinde akşam üstü saat dörtte sokağa çıkma yasağı yürürlüğe giriyor. Tehditler, silah sesleri ve kundakçılık girişimleri karanlık basar basmaz başlıyor. Ne kadın, ne de çocuğun gözetilmediği Noel katliamından sonra, herhangi bir mukavemet imkansız gözüküyor… ‘’

 Lefkoşa’nın Ayios Sozomenos köyündeki olaylar hakkında ise Tıme muhabiri Robert BALL’ın gözlemleri ise şu şekilde yer almaktaydı:

“En şiddetli çarpışma, Rumların yumru yumru zeytin ağaçlarının örtüsünden yararlanarak taarruz ettikleri köyün batı kıyısında olmaktaydı. Dokuz Türk’ün sığındığı kerpiç evin bir penceresi bir roketatar mermisiyle uçurulmuş, ikinci katı da kurşun delikleriyle tam anlamıyla kevgire dönmüştü. Umutsuzluk içinde dere yatağına doğru, kaçmaya çalışan bir Türk çoban, kapıdan birkaç adım ötede vuruldu. Bir diğeri ise eline geçirdiği bir yabayla Yunan mevzilerine tek başına, nafile bir taarruza kalktı, hemen öldürüldü.”  ( TIME, 14/2/1964 )

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Mehmet Metin

19 yaşında, hukuk öğrencisi. Uluslararası ilişkiler, yakın tarih, politika, edebiyat özel ilgi alanlarıdır. Kuru kalabalıklardan farklı düşünmeye çalışan, bu hayatta ayrıksı duran bir basit kimse. 2015 Adalet ve Dürüstlük konulu kompozisyon yarışmasında kaleme aldığı kompozisyon ile ikinci olmuştur.

Bir cevap yazın

yorumlar