in

Kelebek ve Kardan Adam

1

Hava soğuktu. Nefes alırken boğazın yanması kadar soğuk. Güneş, Ay için ağlıyordu. Acıyordu ona. Zor olmalıydı her gün aydınlanmak ve gökyüzünde yükselmek için başka bir nesneye ihtiyaç duymak, nesnenin izin verdiği kadar ısınmak, ışıkla donanmak.  Güneş tüm bunların hesabını yaparken ve ay içine kapanmış acı çekerken, yeryüzünde büyük bir aşkın parçası iki farklı şarkı mırıldanıyordu.

2

’Sağ duyunu izle.’’ Dedi Kardan Adam, kendi kendine. ‘’Kendini gizlemeyi sürdüremezsin.’’ Kendisine korkakça telkinlerde bulunuyordu. Korkması doğaldı. Güneş’in açmasından korkmak, havanın aydınlanmasından korkmak kendisine özeldi. Ona herkes karamsar derdi. Negatif, enerjisi düşük bir varlık olduğu söyler, onu kendisine mahkum ederlerdi. Homurdanarak bağırdı; ‘’ yeter ‘’. ‘’ Korkuyorum, yok olmaktan korkuyorum ben. Güneş beni eritir, ölürüm ki ben! ‘’ Bu yüzden sizin dünyanıza gelemiyorum ben. Karanlığın ve soğuğun meyvesiyim ben. Onlara ihanet edemem.  Kardan Adam, oldukça sinirli gözüküyordu. Neye kızmıştı ki böyle.  Bu durumu, hisleri yeni bir şey değildi.  Doğduğundan beri böyleydi. Ebedi sessizliğinin içinde adaleti haykırması… Kendisini yakmaktan başka bir şey değildi.  Kardan Adam,  kafasındaki iki konuşmacıya da kızmıştı. Ama ikincisine daha çok kızmıştı. Alışması mı gerekiyordu yani?  Kabul mü etmeliydi bu durumu? Susmalı mıydı? Öğrenilmiş çaresizlik deyip, sorgulamadan, cennetin kapılarının açılmasını mı beklemeliydi?

3

‘’ Gecenin aydınlanışında, haydi ozanın şarkısını söyleyelim. ‘’ diye mırıldanıyordu Kelebek. Yüzü gülüyordu. Kanat çırpışında, kendini kelebek âleminin kraliçesi hissettiği belli oluyordu. Guardian’ın şarkısını mırıldanırken, adeta, Elf’lerin büyüsünü aradığı izlenimini bırakıyordu.  Herkesin öğrenmesini istiyordu. Gözlerini kapattığında, başka bir yaşam âlemine açılan kapıların, kendisini ozanların, aşkın ve kazanmışlıkların var olduğu bir atmosfere götürdüğünü herkesin öğrenmesini istiyordu.  Kelebek, kalbinin gülmediğini biliyordu. Bağıran, çığlıkları, sessizliğe gömülen kalbini içine hapsetmişti. Güç ve aydınlıklar kendisiyle beraberdi. Kalbine ihtiyacı yoktu.  Onun o kasvetli duygu ve düşüncelerine yer vermemeyi seçmişti.  Güneş’in tınısı yaşam demekti. ‘’Peki neden ağlıyorum o zaman?’’ Bu kadar yaşam demek, sevgi demek ise ben niye sığmıyorum, sığamıyorum sana? ‘’ dedi kalp Kelebek’e.  Kelebek donup kaldı. Ona kulak asmamalıydı. Yoksa kendisi de kaybederdi. Biliyordu. Öyle bir his vardı içinde.

4

Adalet bakanı zaman, hukuksuz bir biçimde izin verilmeden aşık olan iki su samurunu, kanunlara karşı geldikleri için cezalandırdı. İkisi de yeryüzünün farklı kara parçalarına, farklı iki nesne olarak gönderdi.  Öğrenilmesi gereken dersi, öğrenene kadar orada kalacaklardı. Arunt’un kurallarına karşı gelen varlıklar, yüzyıllardan beri cezalandırılırlardı. Bundandı Arunt Cumhuriyet’inin nüfusunun devamlı azalması.  Sınırdışı edilen varlıklar dönmüyorlardı geri.

5

Nereden geldiği bilinmeyen bir belirsizlik içinde kıvranan Kardan Adam, zihnini serbest bırakmaya karar vermişti. İnkar etmeyecekti bu sefer korkularını.  İyileşmek, düzelmek ve anlamak için şans verecekti kendine. ‘’ Anlat bana! ’’ diye bağırdı, Kardan Adam. ‘’Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez.’’ Sihirli sözcükleri söylemiş olmalıydı ki bir den iradesi dışında bedeni çekilmeye başladı.

6

Kalbini duymamak için sesini yükselten Kelebek, belli belirsiz engebeli sahalarda kanat çırpıyordu. Zamanı mı gelmişti? Neler oluyordu anlayamıyordu. Kalbi duyacağı tonda bağırdı; ‘’ Ben ıstırabın kendisiyim! ‘’ Dediğini algılamaya başlayamadan sürüklenmeye başladı Kelebek. Nereye gidiyordu bilmiyordu. Korkuyordu, aynı zamanda için de tanımlayamadığı bir rahatlık vardı.

7

Güneşle Ay birbirlerine yakınlaşıyorlardı. Güneş kaybediş çığlıkları atarken, Ay şaşkınlık içerisinde sürükleniyordu. Aralarında 20 cm kalmıştı. Üşüyecek kadar soğuk, yanacak kadar sıcaktı. Kelebek ve Kardan Adam karşı karşıya kaldılar.

‘’Bugünün korkusu içimizden gitmeyecek ama bir şey merak ediyorum neden beni Güneşe tercih ettin? Neden beni bıraktın? ‘’ dedi Kardan Adam. Sesinde tuhaf bir sakinlik vardı. Kelebek ağlıyordu. Ne düşündüğü meçhul, kabul edemiyordu Güneş ve Ay’ın aynı hizada bulunmasını. ‘’ Peri masallarının ardına saklanamazsın! Sen çok zayıfsın! Senin yüzündendir kaybedişler! Beni terk eden sendin! Biz ayrı dünyanın varlıklarıyız! Senin yüzünden kovulduk Arunt’ dan.  Kardan Adam dondu kaldı. Bu terim uzun zamandır duymadığı, özlem duyduğu, yabancı olmayan bir terimdi. Farklı hissettirmişti. ‘’ Kendi işlediğin günahlardan beni sorumlu tutuyorsun! ‘’ Dedi.  Hatırlıyordu her şeyi.  Kullanılmıştı. Arunt dışında bir dünya görmek pahasına bir sevmek meselesine kurban olmuştu. ‘’Sen seçtin Güneş’i, terk ettin beni. ‘’

Ay ve Güneş daha çok yaklaşmıştı. İki su samurunun unuttuğu, Arunt’un altını çizdiği cümle şuydu; ‘’ Güneş tutulması. ’’ Bir düşte kaybolmuşlardı.  Kurtulmak için güce ihtiyaçları vardı. Kelebek, Güneş’i kandırıp kaçmıştı. Güce kavuşmuştu, canlanmıştı. Olayların farkında olmayan Kardan Adam, Ay’a çok korkak davranmıştı. Çaresiz hissetmişti.

Tutulmayla tek bir varlık olmuşlardı. Güneş tutuldu, onlar karşı karşıya kaldılar. Bu mümkün değildi. ‘’Kendime dönebileceğim günü istiyorum! ‘’ diye haykırdılar. Suçlayacak kimse kalmamıştı. Hataları ortadaydı. İkisi de birbirlerine verdikleri zararı anlayıp ayrıldılar.

8

Siyah su samuru siyahtan sıkılmıştı. Bahaneydi aşk. Kendini ikiye bölmüş, güç düşkünü, egoist bedeniyle, aşka aşık ruhunu serbest bırakmıştı. Öğrenmesi gereken dersi almıştı. Gözlerini kapattı ve Arunt’ un kapıları açıldı. Yeniden Arunt da yaşamaya hak kazanmıştı.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Ekin Aktaş

Güneşli bir temmuz'da tam da Güneş'in yükseldiği saatlerde dünyaya ''merhaba'' demişim. O günden beridir hiçliğin aidiyeti içinde ışığın içinden geçmekteyim.

Bir cevap yazın