in

Ken loach’un 3 filminin otör (auteur) kuram perspektifinden çözümlenmesi

Özet
Bu metnin içinde It’s A Free World (İşte Özgür Dünya), Jimmy’s Hall (Jimmy’nin Salonu) ve The Wind That Shakes The Barley (Özgürlük Rüzgarı) adlı filmlerin auteur (otör) kuram perspektifinden çözümlenmesine yer verilecektir.

Giriş
Ken Loach, çektiği birçok filmde bir sorunsalı dile getirir. Bu sorunsal sıradan bir sorunsal yahut diğer yönetmenlerin de işlediği bir sorunsal değil; Ken Loach sorunsalıdır. Bahsedilen sorunsal, filmleri izlendiğinde izleyiciyi etkileyecek, diğer bir anlamla, rahatsız edecek bir sorunsaldır. İşçi sınıfının yönetmeni olarak bilinen Ken Loach, işlediği temalarıyla bir Ken Loach ruhu oluşturmuştur ve bu ruh, filmlerinin hepsinde kendini fazlasıyla hissettirir.
“It’s A Free World” filmiyle başlayacak olursak; başroldeki karakter Angie bir büroda mobbing (ticari kötüleme) yapar. Ancak iş yerinde maruz kaldığı kötü muamelelerden ve oğlunun iyi bir hayat yaşamasını istemesinden dolayı işten ayrılır ve kendi işini kurmaya karar verir. Yanında bir arkadaşıyla beraber girişimlerini sürdürdükten sonra göçmen işçilere iş bulmaya başlar. Süreç ilerledikçe para kazanmaya başlar. Bir yandan da işleri için göçmen işçileri tuttuğu patronlar ödeme yapma konusunda sıkıntı yaratır. Bu durum da Angie ile göçmen işçiler arasında probleme sebep olur. Ken Loach, Angie üzerinden birçok göndermelerde bulunmuştur bu filmde. Birçok göçmen işçinin oturma belgeleri yoktur, çoğu kaçaktır, başka ülkelerden gelmişlerdir. Zorlu şartlarda yaşamaktadırlar. Çaresiz durumda olan göçmen işçiler, karın tokluğuna da olsa çalışmak isterler. Yaşadıkları yerler getto tipi yerlerdir. Çocuklar da önemli bir yer tutmaktadır. Zaten yaşadıkları birçok sorundan kaçıp başka bir ülkeye gelmişlerdir. Akabinde Angie’nin onlara çalışmalarının karşılığını vermemesi daha da büyük bir sorun oluşturur. O ülkenin vatandaşı olmayabilirler lakin daha iyi şartlarda yaşama düşüncesiyle evlerini bırakıp hiç bilmedikleri bir yere gelmeleri, onların ezileceği, dışlanacağı ya da kazıklanacağı anlamını doğurmaz. Angie’nin, paralarını çaldığını düşünen birtakım göçmen işçiler sert tepkiler göstermeye başlarlar. Önce sokakta Angie’yi dövüp, ardından evini basıp, çocuğunun hayatıyla tehdit ettikten sonra sadece hakları olan parayı istediklerini, aksi halde çocuğunun başına kötü şeyler geleceği yönünde tehditle varlıklarının hafife alınmayacağını göstermişlerdir. Lakin ders almamış gibi hayatına devam eden Angie, başka göçmen işçiler getirmek için Ukrayna’ya gider.
Bu film evrensel bir mesele olan göçmenlik, yasadışı oturma, çalışma meselelerini izleyiciyi ‘rahatsız’ edecek bir şekilde anlatılmıştır. Basit bir mesele ve basit kişiler kullanarak etkileyici bir mizansen yaratılmıştır filmde. Sorunların işleniş biçimi, filmdeki karakterlerin izleyiciye gösterilme biçimi, meselenin özünün anlaşılmasına yardımcı olacak niteliktedir. Başka bir deyişle göçmenlikten, göçmen sorunlarından ve kaçak çalışmaktan bahsedildiğinde akla gelecek başlıca filmlerden biri olma özelliğini taşır bu film. Bu da Ken Loach ruhunun yansımasından kaynaklanmaktadır.
“Jimmy’s Hall” filminde de Jimmy Gralton karakteri başroldedir. Yaşadığı yerde açtığı salonla, ifade özgürlüğünün sıkıntılı olduğu bir dönemde çevre insanlarının bir araya gelip birçok mesele üzerinde tartışacağı, düşüneceği, eğleneceği, öğreneceği ve kendilerini ifade edebileceği bir atmosfer yaratır. Namı artan bu salon, zamanla, özellikle Katolik kilisesi başta olmak üzere, bazı çevrelerin rahatsızlık duyacağı bir hal alır. Artan tepki, baskılar nedeniyle Jimmy Gralton, hayatının on yılını New York’ta sürgünde geçirir. On yılın ardından yaşadığı yere tekrar döner (İrlanda) ve hiçbir şey bıraktığı gibi değildir. On yıl önce yarım bıraktığı işi devam ettirmek ister. Kiliseden ve toprak sahiplerinden gördüğü baskıya, korkutmaya rağmen yine de vazgeçmez. Aynı salon tekrar açılır ve tekrardan yayılan ünüyle benzer çevrelerde rahatsızlık oluşturmaya aynı şekilde devam eder. İlerleyen süreçlerde artan tepkiler, onun komünist olarak bilinmesi bir etken olmak üzere, sonucunda tutuklanmayla son bulur. Sürgün edilmek üzere görevlilerle giderken kasaba halkından bir kesim, bisikletlerle önlerini keser ve Jimmy’e dans etmeyi, düşünüp yazmayı, eğlenmeyi hiç bırakmayacaklarını söylerler.
Ken Loach’un sıradan insanlara yer verdiği başka bir filmi olan Jimmy’s Hall, fikrî meselelerin ağırlıkla işlendiği, eleştirmeye, düşünmeye, öğrenip, eğlenmeye karşı sergilenen sert tutum ve eylemlerin de olduğu bir filmdir. Olayın taraflarından olan kilise, “Jimmy mi İsa mı?” şeklindeki tutumuyla insanların yaratıcılıklarını geliştirip, bir yandan eğlenip bir yandan öğrenirken bir birey olmalarını eleştirmiştir. Ken Loach, ortaya bir fikir koymuştur ve bu fikrin karşısına da çeşitli baskı kurumları, bireyler ve düşünceler yerleştirmiştir. Film boyunca bu karşıtlığı görürüz. Son âna kadar iki tarafın da birbirleriyle olan mücadelelerine şahit oluruz. Baskı kurumlarının karşıtlığının son olmayacağını anlatır Ken Loach. Fakat baskı kurumlarına maruz kalan tarafın da hiçbir şekilde boyun eğmeyeceğini, eylemliliklerini devam ettireceklerini de biliriz.
The Wind That Shakes The Barley filmi, 1920’lerde İrlanda’nın halen İngiliz kolonisi olarak varlığını sürdürdüğü bir ortam yansıtılmıştır. İngiliz askerlerinin İrlanda halkına yaptığı işkenceler devam etmektedir. Bu vahşete şahit olan binlerce insandan biri olan Damien, bir şeyler yapması gerektiğini anlar ve İrlandalı cumhuriyetçilerin yanına gider. İngiliz askerlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren bir grubun içinde yer alır. Bu süreç içerisinde birçok arkadaşı öldürülür. Nihayetinde İrlanda ile İngiltere arasında ateşkes ilan edilir ve iki ülke barışı gerçekleştirir. Ancak barış, yeni sıkıntıları doğurur. Birlikte mücadele verdiği Teddy ile yolları ayrılan Damien, mücadelesini her koşulda devam ettirmeye kararlıdır. Bir karakolda silah toplarlarken girdikleri çatışmada başarısız olurlar ve birkaçı vurulur, Damien tutuklanır. Aynı safta savaştığı Teddy, Damien’den mühimmatların yerini öğrenmek ister ancak davasına sıkı sıkıya bağlı olan Damien konuşmaz ve Teddy tarafından infaz edilir.
Ken Loach, bu filminde de bir amaç uğruna nelerin gerçekleşeceği ve gerçekleştirilebileceğini göstermiştir. Özellikle bağımsızlık mücadelesini konu alan bir filmse, Ken Loach bütün ruhuyla filmin içinde yer almıştır diyebiliriz. Çünkü o fikirlere önem veren bir yönetmen olma özeliğini taşır. Ortada bir amaç vardır; İngilizlere karşı verilen bağımsızlık savaşı. Bu savaşta karakterlerin içinde bulunduğu ruh halleri, bir nebze de olsa özel hayatları, çekilen acılar, işkenceler hiç sakınılmadan izleyiciye sunulmuştur. Çünkü Ken Loach gerçeği savunur, ona önem verir ve aynı şekilde de yansıtmak ister.
Sonuç
Bu üç film konu olarak birbirinden farklıdır. Lakin konuların işleniş şekli bir bütünlük arz eder. Burada da Ken Loach ustalığını ve yansımasını görürüz. Birçok filminde çeşitli bakış açılarıyla konular işlemiştir Ken Loach. Bu bakış açıları tutarlılık da gösterir. Çünkü Ken Loach auteur (otör) bir yönetmendir, çünkü çeşitlilik ve tutarlılık; otör açısından kaçınılmaz, nitelik açısından ölçüttür. Onu tanımlayan bu özellikleri vesilesiyle filmlerinin niteliği de oldukça üstündür. Toplumsal meselelere değer verir. Verdiği bu değeri her üç filminde de görmek mümkündür. Sadece toplumsal meselelere yer vermekle kalmaz, işleyiş bakımından da bir şeyler anlatır Ken Loach. Karakterlere yaklaşımı, konuları anlatırkenki izleyiciyi ‘rahatsız’ eden üslubu ve bunu filmlerinin çoğunda kullanması, Ken Loach’u auteur yönetmenler arasında önemli bir yere koyar. Toplumsal ve gerçekçi meselelere yer verirken sinemanın bir sanat olduğunu da unutmaz. Sanatsal kaygıları, ince ince işlediği fakat izlerken hiç zorlanmadığımız filmlerinde açık bir şekilde görmemiz mümkündür. Andrew M. Butler, Film Çalışmaları adlı kitabında bir otörün yerini kusursuz bir şekilde saptamak ne denli bakış açısını onunla özdeşleştirdiğimizle ilintili olduğu bahsine yer verir. İşçilere, emekçilere, göçüp başka ülkelere giden çaresiz insanlara, ezilmişlere ve birçok meselelere yer verdiği filmlerinde birçok bakış açısını ele alan Ken Loach’un sinemadaki yeri sarsılmaz ve değişmezdir.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Gürkan Keleş

Biraz insan, biraz da insan kalmaya çalışan.

Bir cevap yazın