in

Kendin olmak üzerine

 Tolstoy’a atfedilen bir söz ile başlamak istiyorum. ‘İnsanoğlunun değeri bir kesir ile ifade edilecek olursa, payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendini ne zannettiğini, payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür’. Bu çıkarım bana toplumumuzda yıllardır söylenegelen, bir konu hakkında bilgisi veya tecrübesi olmadığı halde öyleymiş gibi davranan kişiler için birebir bir tabir oluşturan bir atasözümüzü hatırlatıyor, ‘boş teneke çok ses çıkarır’. Vakti zamanında büyüklerimiz ne güzel söylemiş. Aslında bakarsanız bu deyişin temelinde var olan insan tiplemesi öz güven eksikliği görülen kimselerdir. Olmadığı gibi biri olarak görünmek istediği için herhangi bir özelliği varmış gibi göstermek, hemen hemen her konuya dair bir şeyler bildiğini ileri sürmek, bununla çalım satmak gibi davranış kalıplarına kendilerini sığdırmaktadırlar. Belki de oldukları gibi görünmekten korktukları içindir bu. Çalım satılan şey ister cesaret isterse bilgelik olsun ya da bazı konulardan yana şanslı olduğunu ileri sürmek olsun, isterse de zenginlik veya seçkin bir konum olsun buradan o kişi de tam da bahsettiği şeyin eksik olduğu varsayımı yapılabilir (genellikle). Öyle ki bu özelliğe gerçekten sahip olan kişilerin bunu ortaya koymak istemesi gibi bir tutum sergilemesi pek beklenen bir durum değildir. ‘ Tıngırdayan nalın bir çivisi eksiktir’ diyen İspanyollar da bizimle aynı paralelde düşünüyor olmalılar.

Hangi yaşta olursak olalım, o yıla kadar nasıl geldiğimizi bir çoğumuz hatırlamayız. Bir bakmışızdır ve tam da oradayızdır :). Şuan 20’li yaşlarımdayım ve zaman benim hiç bir şey yapmama gerek kalmadan su gibi akıp gitti. Muhtemelen 50 yaşıma geldiğim zamanda bu cümleyi kuruyor olacağım. Şuan da sahip olduğum kimliğime o zaman da sahip olacağım. Aynı isim ve soy isimle zamanın içinde var olmaya devam edeceğim. Fakat, bizimle aynı ismi taşıyan binlerce insan var belki de. Ya da bizim ismimizde farklı olabilirdi. Peki ya öyleyse bu zamanda var olduğumuz kimlik yalnızca bir tesadüf mü? Yusuf Atılgan’ın da dediği üzere, ‘Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır’. O halde ben kimim? sorusunun cevabı asla adımız olmamalıdır, ya da yaşımız ya da nerede yaşıyor olduğumuz. Birisi bize ‘siz kimsiniz?’ diye sorduğunda öğrenmek istediği şey hobileriniz veya fobileriniz değildir bunları bir çok başka kişi de yapıyor olabilir. Seni diğerlerinden ayıran özellik ne? Aslında bütün bunlar septik felsefenin ilgi alanına giriyor. Muhteşem bir bilim dalı öyle değil mi?

Eğer hayatımız başka bir şekilde kurgulanmış olsaydı; adımız, ailemiz, sevgilimiz, içinde bulunduğumuz coğrafya ve daha bir çok şey. Yine de her şey aynı olur muydu ? Tabii ki hayır dediğinizi duyuyor gibiyim. Her şey değişecekti. Bir tek şey dışında KENDİMİZ. Değişmeyecek olan o özellik nedir o halde? işte o şeyi bulduğumuzda yani bizi biz yapan her ne ise onu, kendimizi tam da orada bulacağız. Bunun için ise yapmamız gereken şey çok basit ‘kendimiz olma cesaretini göstermek’. Basmakalıp sözlerle, dayatmalarla, yüzümüze binlerce maske geçirerek olması gereken oymuş gibi davranmak zorunda değiliz. Başkalarına aynen benzemiyoruz diye  ya da bir şeyleri bilmiyoruz diye eksik hissetmemiz asla gerekmiyor. Toplumumuzda çok eski zamanlardan beri yer edinmiş yapmacık kimseler bu cesareti gösteremediği için varlar, ya da bilmiyorum diyemedikleri için. Elbette ki her şeyi bilmemiz mümkün olamıyor. Ancak bir insanı geliştiren, yücelten en önemli şey de bilgidir. Kendimiz olma cesaretini gösterebilmemiz için atacağımız ilk adım, öğrenmeye açık olmaktır. Araştırmalı,öğrenmeli, sürekli okumalıyız. Öyle ki bilginin sonu yoktur. Descartes’in dediği gibi ‘eğer kandırılıyorsam bir ben var olmalı’ ( Düşünüyorum o halde varım olarak bilinir).

Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil kendi ön yargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla gerçekten bilebileceğimiz tek şey;  kendimiziz.

Teşekkürler 🙂

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Esra Verim

Bir cevap yazın