Doğanın Kalbinde Şekil Bulan Natürel Eserler:
Bize sunulan bu yaşam döngüsünde eğer bir taşa anlam ve paye verilecek olsaydı; şüphesiz ki sahneye çağrılan sanatçı mermer olurdu.
Hayatımıza milyonlarca yıl önce giren, eski medeniyetlerin kendi ruhu olduğuna inandığı mermer, doğanın en baş mimarı olarak getirdiği zarafet ve potansiyel zenginlik görünümü ile insan yaşamının vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor.
Bir medeniyet söyleyin ki mermerin büyülü ihtişamına kapılmamış olsun. Hititler, Mısır, Mezopotamya, Persler, Lidyalılar, Yunanlılar, Romalılar, atalarımız Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu…
Mermerle tanışan hiçbir uygarlık, mermerin cazibesine sırtını dönebilecek kadar umarsız olmamıştır.
TR Stone Magazin dergisinin bize ayırdığı bu bölümde; Çağlar boyunca pek çok dünyevi hayatı anlamlı kılan; doğanın mimarı mermerin şekillendirdiği eserleri, ülkeleri ve ülkemizin bu doğal sanatçının serüvenli yolculuğunda üstlenmiş olduğu büyük rolü maddi ve manevi örneklerle ele alacağız.
1.Bölüm: Doğanın Mimarı Mermer
Yaratılan pek çok doğal maden ve maddeyi ele aldığımızda; doğanın baş mimarı olduğunu söyleyecek kadar iddiamızı savunduğumuz mermere bu unvanı getiren temel unsur nedir?
Aslında birçok uygarlık bu sorunun cevabını çok çabuk öğrenerek, mermeri hayatlarının bir parçası haline getirdiler. Kolay işlenebilmesi, estetik görünüşü, sert hava koşullarına dayanıklı olması, taşıyıcı gücünün fazlalığı ve doğada bol miktarda bulunması nedeniyle mermer, yüzyıllar boyunca bu haklı unvanı koruyarak günümüze kadar geldi.
Medeniyetin beşiği sayılan Anadolu’da M.Ö. 1600 yıllarında somut kullanımın başladığı mermer Hellenistik Çağ ve Roma İmparatorluğu döneminde altın çağını yaşamış; M.Ö. 7. yüzyıldaki büyük deprem ve onu izleyen akınlar, göçler ve savaşlar mermerciliğin altın çağında bir durgunluğa neden olmuştur.
Bizans, Osmanlı ve Selçuklu İmparatorluğu dönemlerinde, ocaklardan murç ve çekiçle çıkartılan mermer blokları, el işçiliği ile yontularak kiliselerde, hamamlarda, camilerde, saraylarda ve kervansaraylarda kullanılmıştır.
Peki İnsanoğlu doğanın baş mimarı ile tanıştığında, onu yüceltmek için hangi yola baş vurdu?
Günümüzde verilen önemin aksine bütün büyük uygarlıklar doğanın baş mimarı ile tanıştıklarında onu baş köşede misafir ederek gereken değeri gösterdiler. Başımızı çevirip tarihin sisli sayfalarında bir yolculuğa çıktığımızda bu değeri; Hititlerle Yasemek’de (Gaziantep) Efes’te Helenistik Dönem’de (MÖ 300-30 ) Bergama’da ve Roma Dönemi’nde ( MÖ 30- MS 395 ) Aphrodisias’da kurulan mermercilik okulları ile anlayabiliyoruz.
Bugün sadece mermer olarak fiyatı ile değerlendirdiğimiz doğanın mimarı için büyük medeniyetler en değerli köşelerinde alanlar hazırlayıp, mermerin onlara sunduklarından ve yarattığı göz zevkinden sonuna kadar haz almışlardır.
Her medeniyette zenginlik ve refahın baş simgesi olan doğanın mimarının ilerleyen bölümlerde nasıl moda, sanat ve dizayn alanlarında da yaşamımıza anlam kazandırdığını kaleme alacağız.