in

Peki bu sevgi hiç bitmeyecek mi?

Sen farkında bile değildin ve öylesine bir sabahtı. Öylesine yağmaya başladı yağmur. Şimdi düşününce sanki biliyordum böyle olacağını ama o an hiçbir fikrim yoktu. Ne hissettiğimden emin olmak ne hissetmediğimden emin olmakla aynı şey değildi. İnan ben de biliyorum günlük hayatın bizi şiirsellikten uzağa tutup fırlattığını ama unutmamak için sürekli kendimle konuşuyorum. Unutursak biz neyiz? İstediğimiz her şeyi bırakır, içine habersiz yerleştirildiğimiz düzene uymaya çalışıp benliğimizi yitirirsek rakı akşamlarının bir anlamı yok. En çok savaşa girenler ve savaşta yenilenler yakışıyor rakı sofrasına. Yapmaya adım atmadığı şeylere oturup içen adam, adam mı?

Siper edip ellerimi bir şömine üzerine, içimi ısıtmaya ellerimden başlamak istedim. Bana öğrettiğin buydu. Bir insanın yüreğini ısıtmak için ellerine dokunman gerekirdi ve eğer o yürek seninki kadar donmuşsa birlikte yeniden ısınmanın bir yolu elbet bulunurdu.-da, sanırım şömine ile ısıtamayacaktım ellerimi. Bir ufak rutin tatlılığına kapıldım sarhoş gibi. Adımlarımı yere saplar gibi atarken bir daha üzerinde kimle yürürsün diye düşünmediğim karo taşlarını şimdi fark ediyorum. Hiçbir ayrıntıya gerek yoktu. Çünkü sen varken hiçbir ayrıntı yeterince gizli kalamazdı. Etraftaki her şeyi gördüm, her kokuyu aldım, her sesi duydum ve dokundum her yanına o ‘mükemmel’ dünyanın.Mükemmel diyorum çünkü araya sıkışan zaman ve insanlar etki etmeyecek içimde ısıtman için can atan bu şeye. Sen dışında hiçbir çabayı tanımayacak içim. Sen dışında hiçbir şeye öyle tutkun kalınmaz. Şimdi bu cümleleri kurunca daha iyi görüyorum, bu böyle büyük mü? Peki bu sevgi hiç bitmeyecek mi? -Hayır. Daha en başından anlıyorum. Bu bir sır ve bu sırrı sana hiç vermeyeceğim ama biraz fikrin olsun; tanrı dünyanın alnına seni ve beni birlikte yazmış. Beni sevdiğin zamanı hatırla diye mırıldandığım gri gecenin en 3’ünde bitti bir gün. Çünkü senin bileğime birkaç öpücük borcun var her gün. Son lokma boğazından geçemediğinde yutkunurken hatırla. Acı olmak zorunda, bazı acılar da çok büyük olmak zorunda, çünkü ait olmakla vazgeçmek arasındaki kararda ruh ancak acı çekerek saflığına kavuşabilir.

Annemle, abimle ve babamla kavgalar ediyorum. Can yakıyorum, canım yanıyor. Bu bir mecburiyet mi? Her ne olursa olsun geri dönebilecek olma ihtimaline sıkıca tutunmuşum farkında olmadan. Aklımın her yanında dolanan düşünceye hiç yenik düşmemiştim ta ki o sabah yağmurdan hemen sonra güneş açana dek. Kan bağıyla ilgili değil beni annem için hıçkırtacak kadar çok ağlatan sevgi. Öğrettikleri bu olduğu için de bu kadar bağlı değilim onlara. Seviyorum çünkü onları sevmek güzel.Çünkü dünyada onlar dışında çok az insanla aile olma ihtimalin var ve ne olursa olsun kendi çocukluğunu yeniden büyütemezsin başka biriyle. Ya da,

büyütebilir misin? / belki. Bu belki’ ye tutun.Yaz bir kağıt parçasına ve koy kredi kartların arasında yer bulup cüzdanına. Veya belki de ben çoktan koymuşumdur?

Bir mektup bırakıyorum, ne mektuba benziyor, ne çok güzel el yazım, ne de okudukça içine dokunabilecek şeyler yazdım. Her defasında daha çok yaklaşıyorum seni yazabilmeye ama hiç tam anlamıyla beceremiyorum. Yakınlaştıkça uzaklaşıyorum, uzaklaştıkça korkuyorum, korktukça vazgeçiyorum sen hariç her şeyden. Nedenini hala bilmiyorum. Sen kendinden bile sakladın ama ben o’nu buldum. İnkar eder gibi olacaksın, etme.

Bekleyeceğim dedim, mevsim mevsim üstüne gelse de burada böylece. Bir gün gelecek, bir gün dönecek, bir gün bilmeden geçtiği sokak olacağım ben. Bir akşam bir parkta zamanın bileğini senin elinle kırıp, seni de beni de hapsedeceğim geleceğini bizim yazdığımız bir hayata.

“güçlü olan sen değilsen, savaş cinayettir” dedim.Ağzını büküp anlamış gibi kafanı salladın. Ama anlamadın. Anlatmak istediğime hazır olsan, birlikte üstesinden gelirdik zoraki cinayet talep eden bu savaşın.Belki dedin(m), belki geliriz yine de üstesinde. Peki dedim, bu sefer ben de bir ‘belki’ bırakıyorum yüreğimden. Ya ayaklarının altında ya da avuçlarının içinde son bulacak bir ‘belki’.

başka bir sabah elindeki çatalı tabağındaki patateslere öfkeyle saplarken aklındaki her şeyin yer değiştirdiğini, içinde durmadan yükselen nefreti bastırmak için burnundan hafifçe soluk alıp verdiğini, bu sürede seni izlerken çayımı soğuttuğumu, bir daha asla kahvaltı yapmama kararını orada aldığımı, çünkü henüz yedi dakika önce sen uykunda bağırarak uyandığında, ellerinle karnını yoklayıp bıçak yarası aradığında, başını tutup gözlerine bakarken beklediğim sonun bu olmadığını, imzaladığın bir kaç kağıtla feragat edebildiğin hayatına nasıl hiç karışamadığımı, hayretle, utançla, yenilgiyle sana nasıl baktığımı ve bir araba kornası ardından gün içinde ne yaşadıysam içimde benden kolayca vazgeçmen ihtimali büyütüp kendi kendimi sessizce öldürdüğümü hatırlamak istemiyorum.İlk üç gün kendim, altı hafta güçsüz bi çocuk, sekiz ay boş bir kadın ve bir sene baş edemedikleriyle dalga geçen bi hayal kırıklığı olacağıma inanmak istemiyorum.hayır, bu ev bomboş kaldığı anda bile içinde ben duruyor olacağım.ve sen her zamanki gibi uzanırken bir yandan gözün bende, bir yandan gerçekliğinden iğrendiğimiz hayatta; en çok istediğinin diğer herkese ait olan o boktan gerçekliği terk etmek olduğu sonucuna varacaksın.Ben aynaların artık yansıtamadığı bir adamı sevmeyi nasıl öğrendim? Bir küçük şehri başından vurmuşlardı.Acısında dişlerinin gıcırtısını, uykunda savaştığın babanı gördüm.Ben seni bir büyük fırtınanın ardında bıraktığı enkazdan tanıdım.

“Kollarımı çözdüm, iki sigara bir türküye seni emanet ettim.Ben bu dünyayı ‘biz’ e ikna edicem.”

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Melis Erdoğan

Sayın okur,bi yerlerde yaşıyorum ama oralara hiç ait olamıyorum.Bilmek istediklerini sor,çekinme.
ve kendini bu kadar hırpalamana değmiyor hiçbiri, boşver.

Bir cevap yazın