Çok korktuğun bir gece ya da çok mutlu olduğun bir gece, hiç ummazken aklının ucundan dahi geçmezken FD’ninde dediği gibi ‘ansızın ve nedensiz‘ biri girer rüyana hani. Uykuları seven biri için bazen zor, sevmeyene güzel tabii. Bense uyanmak istedim. Uykumdan geçtim, rüyama girmesin diye uyanmak. Anlatmak niye böyle zor sahi? Yazmak bile zor ilk defa.
Rüya kapanı demişken, bir Kızılderili inanışı. İnsanlar bebeklerini veya bazen kendilerini kötü rüyalardan korusun diye baş uçlarına asarlarmış. Kötü rüyalar ağlara takılır ulaşamaz, iyi rüyalarsa yolu bildiklerinden ulaşırmış. Buna inandığınızı söylediğinizde belki çoğu insan saçmaladığını söyleyecek. Toplumda da öyle bir algı var ya hani ”benim inancımla aynı değil bu, öyleyse saçma” (yahu sana ne?). Ama maalesef, inanacak her şeyimizi kaybediyoruz. Bazı inançlara da sığınmak hatta sarılmak lazım. Rüya kapanı başlığını yazsam da bahsetmek istediğim şey ”güven kapanı”. Günümüz dünyasında her eve lazım dediklerinden. Güven verememek birine, güven verdikten sonra yanıldığını hissettirmekten daha iyidir. Keşke olsaydı. Bir duvar öremiyoruz madem aramıza, bari başucumuza bir kapan asıp rüyalara ‘güvenle’ süzüseydik…
Kaybettiklerimize üzülmekten kazanabileceğimiz ne varsa onu da kaybettik. Hep aynı yollara çıkıp, ayrı yollarda devam ettik. Korktuğumuz ne varsa geldi başımıza. Gelecekler daha yolda tabii. Alıştık sanıp incindik. İnceldiği yerden kopsun dedik , ama kopamadık; bir düğüm daha attık. Bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha.. Derken kördüğümle bağlandık ama kopamadık. Ne kaybetmeler bulduk bir kendimizi bulamadık.
‘Kaybolan tüm benliklere rüyalarda kavuşma niyetiyle..’