in

Sevmek yalnızca sevgiliyi sevmek midir?

Sevmek kolay olurdu sözlükte geçtiği gibi olsaydı her şey! Ama değil. Birkaç kelimenin yan yana dizilmesi kalbinde bir hareket yaratmaz, gözünden damla akıtmaz. Peki bu kadar anlamlı kılan nedir sevgi denen zilleti? Duygular mı? Sahi duygular her daim var mıdır içimizde? Doğuştan mıdır yani. Pek literatür taramadım ama bu vakitte kocaman hayır demek istiyorum. Doğuştan gelmez bence duygular. Tamam vardır bir tohumu, ama hissetmemizi sağlayan bir kaç DNA bozuntusu değildir. Sonuçta yakın biri vefat edince kıyafetini parçalayan, acıdan bayılan biziz değil mi? Peki haberlerde bir şekilde ölen insanlar, onlar içinde aynı duyguyu aynı şiddette mi hissederiz? Ha yoksa duygu hep varda şiddeti midir ona değer katan? Şiddeti anılar mı anlamlandırır dersiniz. Anılara yüklediğimiz anlamlar!

Bir insanı hayatına almak, onu tanımaya değer görmek ahh o keşfetme isteği. Ne heycanlı! Ne mutlu! Aradığını buldun mu komşu komşu. Ah yazık, birde cüzdanına baksaydın. Belki orada gözünün önündedir bir fotoğraf. Tabi sen kayıp atledmedin onu, kaybolduğunu bile fark etmedin! Annendi, babandı, bacındı, abindi o fotoğraftaki. Her zaman elinin altında varsaydığın. Doyasıya kırdığın ve duymadığın o isyanları. Ne oldu canım anlamadılar mı seni? Aileler değil mi? Anlamazlar. Ya da sen öyle düşünürsün ha hiç düşündün mü? Özlemle çalan telefonunda ret tuşuna basarken hiç aklına geldi mi? O insanlarında sana ihtiyacı olduğu. O insanlarında senden sevgi cümlesi beklediği ve senin her defasında tanımaya değer bildiğin kişilere harcarken o cümleleri onların yalnızca beklediği. Mesajlar yazarken, ararken sağda solda kişileri ulan bugünde ben arayayım kerataları da mutlu olsunlar. Özledim onları bilsinler dedin mi? Yok demedin. Niye diyesin ki. Alın terin değil o insanlar, çabaladığın değil çabalattığın. Elinin kiri!

Sonra dersin şunu yaşattılar bana, bunu yaşattılar. Öfke kusarsın, intikam alırsın. Üzdüğün kadar zevk alırsın! Aldın mı? Soğudu mu için. Soğumadı değil mi, soğumaz. Vardır zihninin bir köşesinde sobada pişen mercimek çorbası. Kokusunu alırsın anar anmaz. Anne eli değmiş, gibi filan yok. Okul yolunda ıslanıp gelirsin sen koşa koşa. Karşı yolda bekler seni, al sana bir şemsiye ıslanma diye. Eve adım atar atmaz açlığın hissi çalar davullarını. Sahurda ezan ha okundu ha okunacak derken bir hızla uzandığın o son zeytin gibi koşarsın mercimek çorbasına, ekmek de sıcak ha taze taze alınmış. Eder misin teşekkür? Etmezsin. Ben de sana bir çorba anımı paylaştım, eder misin teşekkür? Etmezsin. Senin tanıma isteği şerefine nail olmuş insanların vardır. Buyur bir mesaj daha at. Cevabı bir kaç saate gelen. Biz mi? Ha biz buradayız ya, ne zaman ihtiyaç duyarsan çekinme gel. Kin değil bizimki, sevgi. Sözlükteki gibi değil. Halis muhlis bizden. Elinin kirinden alın terine kadar emekçi, işçi!

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Arife Yalçın

Gezgin olmak vardı ya da fotoğrafçı, sosyolog belki de antropolog. Toplumsal engeller diyor savunma mekanizmam ama zihnim olmayışımdaki esas engelin ben olduğumun farkında. Yine de hemşire olmayı seçtim. İnsanların fizyolojik yapısında ufak bir gezinti gezgin olmama yeterdi. O insanları hatırlamam, diğerleriyle ilişkilerini bilmem, öz geçmişleri hakkında fikir sahibi olmam bu 4 istediğime el ayaktı. Geriye sadece düşünmek kaldı!

Bir cevap yazın