in

Toplumsal baskıların insan üzerinde bıraktığı etkiler

İnsan yerleşik hayata geçtiği  çağdan bu yana bir topluluk içinde olmuştur bu zaten kaçınılmazdır. Topluluklar kuralları ve gelenekleri de doğurmuş ve büyütmüştür. Bu gelenek ve kuralların ortaya çıkmasında din başta olmak üzere sınıflaşma rekabet hırs ve birçok neden etkili olmuştur. Peki, asıl konumuza dönecek olursak bu gelenek ve kurallar insan ve toplum üzerinde ne gibi etkiler bırakmıştır? Özellikle az gelişmiş ülkelerde büyük bir çoğunluğun benimsemiş olduğu düşünceler, diğer bireylere de kabul ettirme zorunluluğu doğurmuştur.  Birçok toplumda çelişkilere sebep olmuştur. Özellikle kadınlar üzerinde kötü sonuçlar doğuran bu baskı gelecek nesil ve düşünceleri de etkilemiştir. Kadın mini etek giyemez, giyerse erkek ona bakar, ona bakan erkek ise kendi kızına mini etek giydirmez, kız gizli giyer ve erkek ona bakar. Bu zincirleme döngü baskı ve şiddettin artmasına da neden olur.  Erken evlilikler, okumaya, okula karşı çıkmalar, ilişkiler üzerinde dengesizlik, boşanmalar aile içi şiddet ve bireyin ruhsal dünyasını da etkisi altına alır. Bu baskılara karşı fikir üreten ve toplumda ciddiye alınan insanlar belli bir kesimi etkilemeyi başarsalar da oluşan gelenek ve kültür özgür düşünce akımının yansıtılmasına çoğu zaman set çekmiştir. Peki, toplumda bu baskılar nasıl azaltılabilir? Toplumsal baskı diye adlandırırken, bu konu ile hak hukuk ve insan yaşamını kolaylaştıran kuralları karıştırmamak gerekir. Çünkü özgürlük kelimesi “ne için, neye göre, kime göre” olmak üzere birçok yere çekilebilir. İnsan özgür düşünce hakkına sahiptir ama bu özgürlük başka insanların zararına olacaksa orada özgürlük değil zorbalık mevcut olmuştur. Kişi hak ve hürriyeti toplumların ilerleyip büyümesi için her zaman ön planda tutulması gereken bir konu olmalıdır. İnsan düşünen ve üreten bir varlıktır. Düşünceler hiçbir toplumda zincire vurulamaz ancak açığa çıkması engellenebilir. Ressam sanatıyla vurur güne düşüncesini yazar kaleme kâğıda yansıtır. Ancak her insan sanatçı veya yazar değildir. Hal böyle olunca çözüm hak ve hürriyetlerimizi bilip, gittiğimiz her yerde katılım sağladığımız her ortamda buna göre tavır ve davranışlar sergileyerek ortaya çıkar. İnsan hak ve hürriyetlerini öğrenmeyi kendine görev edinmelidir.  Kendi için yaşadığı toplum için ve geleceği için. Bu görevi yerine getiren biri toplumsal baskıların yoğun olduğu bir ülkede yaşasa bile farklılığını fikirlerini ve düşüncelerini her zaman doğru bir tavır içinde açıklayacaktır. Unutmayalım baskıları oluşturan da biziz yok edecek olan da… Temel ayrım ise göz mü yummalıyız yoksa çözüme mi kavuşturmalıyız? Bu ayrımı yapabilme dileğiyle…

What do you think?

-1 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Mornota Röportaj

Bir cevap yazın