in

Uyanış

Hiç bitmeyeceğini sandığın, gözlerini kapatsan da önünde oynayan filmin devam ettiği, kulaklığını taksan da bambaşka sesler duyduğun o kapkaranlık günlerden biri yine. Hava aydınlık ama sen değilsin. Kuşlar uçuyor fakat sen yürüyemiyorsun bile. Her zaman oturduğun o mavi bank dolu bu sefer. Yanındaki de… En arkada bir tanesi boş sanki. Tam ona doğru yürürken bir anne oğul oturuyor gözünü kestirdiğin yere, hay aksi! Yapacak bir şey yok, izin alıp oturuyorsun yanlarına istemeye istemeye. Çocuk çimlerde koşturmak yerine uzun uzun yüzüne bakıyor, mutsuzluğunun farkına varıyor. Bu kadar güzel bir yerde neden bu durumda olduğunu algılayamıyor pek tabii. Kıyafetlerine göz gezdiriyor. Belli ki gömleğin hoşuna gitmiş, bir süre dalıp gidiyor. Sonra annesi oyun oynamak için gelip bankta sessizce oturan oğlunu dürtüyor. Oynamayacaksa eve gitmeleri gerektiğini yineliyor. Çocuk işte, hemen kanıp parka koşuyor. Ama gözü halâ bankta. Amacı oyun oynayabilmek değil, seni çözmek, içine girebilmek. Başarıyor, dakikalar sonra gülümsüyorsun. Çocuk şaşırıyor. Büyük bir iş başarmış gibi kaydıraktan kayıp koşarak yanına geliyor. Artık kendinden emin, sorular soruyor çekinmeden. Annesi şaşkın. Daha önce tanımadığı kimseyle bu şekilde konuşmamış oğlu, sesini çıkarmadan izliyor. Bugüne dek sende kimsenin merak etmediği sorular soruyor, cevabını almadan bir diğerine asla geçmiyor. Hepsini içtenlikle cevaplıyorsun, her şeyi anlatarak, onun anlayabileceği şekilde, hiç gizlemeden. Konuşma biraz daha devam ettikten sonra annesi gitmeleri gerektiğini söylüyor üzülerek. Vedalaşıyorsunuz. Giderken el sallıyor, çok garip ama gözlerin dolu dolu. Yüzün artık gülüyor. Birkaç saat önce yürüyemezken şu an çimlerde koşup yuvarlanasın var. Sanki yıllardır sadece buna ihtiyacın varmış da, sıkıntın ansızın çözülmüş gibi hafif hissediyorsun artık. Anlatmak ne güzel şeymiş! Güzelliğini tadınca farkına varıyorsun. Artık gözlerini kapattığında önünde film oynamıyor, kulaklığında istediğin müzik çalıyor ve yirmi dört saat seni tatmin ediyor. Dertleşmenin hazzını öğrendiğin gün, uyandığın gün oluyor. Kimin sana ne öğreteceğini bilemeyeceğini de öğreniyorsun böylelikle… Çimlerden koşup deniz kenarında derin bir oh çekiyorsun. Hayatını değiştiren küçük çocuğa bir teşekkür borçlusun. Gülümseyerek teşekkür edebildiğini hissediyorsun ve her sabah gülümseyerek uyanıyorsun artık. Her uyanışta minnet duyarmış gibi…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Şimal Gürtekin

1996 doğumlu,Yalova'da yaşıyor,İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 2.sınıf öğrencisi

Bir cevap yazın