Henüz yenilgiye uğramış bir ordu vardı Mustafa Kemal’in karşısında.
Acısı taze, yarası taze harap bir ordu!
Adım atmaya takati kalmamış, ne eri; ne de gücü kalmış geride koca bir mağlubiyet bırakmış yüce Türk Ordusu!
Mavi gözleri ufka dalarken inandı o adam. Ordu hezimetten yeni çıkmış, “Biteriz, yok oluruz paşam!” diyen başbakanından yaverine kadar herkese döndü ve şöyle söyledi; “Tarihe karşı bütün sorumluluk benimdir. Bu millet, toprağını teslim etmeyecektir!” Bazılarına göre değildir mağlubiyet dedikleri, bazılarının kendisi zaferdir!
O zat-ı şahane bu millete zaferdir…
Başkomutan o ise; o mavi gözlü adam,
Mağlubiyet sonrası olsa bile o Büyük Taaruz dedikleri korkunç savaş, bu ordu muzafferdir!
Tehdit ortadan kalkmıştı. Yetmezdi!
Bir kelime daha döküldü Türk Orduları Başkumandanı’ndan: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! .
Kurtuldu anadolu Yunan’dan.
Çünkü eşsiz bir beyni vardı bu ordunun, adı Mustafa Kemal olan!
Bir de nice neferler vardı ona inanan..
Nice yiğitler vardı: “Bu topraklar bizim, inancın yeterse gel de al!” diye haykıran!
Zafer dedikleri bu olsa gerek, hiç umut yokken, var oldu o parlak güneş…
O altın güneş artık gönül rahatlığıyla sırmalar saçabilirdi, gürce ve hürce çiçekler açabilirdi İzmir’in dağlarında! İzmir’in dağlarında çiçekler açar!
Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa…