in

21. yüzyıl Türkiye ekonomisi

2000’lerin başlarından itibaren yeni bir global akıma kapılan dünya 90’lı yıllardan fazlasıyla yorgun çıkmıştı.Ülkemizde bu dönemde gerçekleşen;94,98 ve 99 krizleri ülke ekonomisini derinden etkiledi.1994 krizi bunlardan en kısa sürelisi fakat en sarsıntılı geçenidir.28 şubat süreci bu döneme damgasını vurmuş, irtaci suçlarlar la mücadele,baş örtüsü yasağı , ilahiyat fakültelerinin kısıtlanması gibi bir çok olay gündeme gelmiş içteki siyasi istikrarsızlık ve koalisyon hükumetlerinin başarısızlığı ekonomiyi , özellikle de yabancı yatırımcıyı ülkeden uzaklaştırmıştır.

21. yüzyılda herkes için yeni bir iktisadi düzenleme ve refah hayali kurarken 2000 yılı bizim için beklediğimiz gibi geçmedi. IMF’den enflasyonu düşürmek için aldığımız dövizleri ödeyemememiz ülkedeki enflasyon oranının dahada artmasına neden oldu.Kapıyı çalan 2001 ekonomik krizi , dönemim cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER ile dönemin başbakanı Bülent ECEVİT arasındaki siyasi fikir çatışması ülkeyi ekonomik bir kaosa sürükledi.Bu dönemde kamu bankalarının yetersizliği , döviz sıkıntısı, dış borçlanma ve cari açık oranları nedeniyle 1945 yılından sonraki en az büyüme oranına rastlandı. Bu oran % -9.5 olarak hesaplanır. Krizle birlikte iç ve dış borçlanma milli gelir seviyesine yaklaşmıştır. 500’ü aşkın fabrika bu dönemde reel üretimini durdurdu. 2002 yılında krizden çıkmak için çaba sarf eden Türkiye ekonomisi, sıkı para politikası, maliye politikaları ve küresel güçlerinde desteğiyle büyüme yoluna girdi. Ayrıca 3 Kasım 2002 de iktidara gelen AKP hükumeti ülkedeki bazı dengelerin değişmesine yeni bir siyasi güç ve istikrarın oluşmasına neden oldu.2002 – 2007 arası dönemde krizin etkileri ortadan kalkmış enflasyon , cari açık, tefe-üfe oranları dengelenmiş, bankalar desteklenmiş ve kurumsallaşmaya sevk edilmiş ve işsizlik ile mücadele için İŞKUR vb kurumlar kurulmaya başlanmış, KOBİ’lerin sayısı artırılmış ve desteklenmiştir.2007 yılında yıllık büyüme oranı % 6.7 olarak hesaplanmıştır.

2008 krizi;toparlanan ülke ekonomisini yeni bir krizin eşiğine getirdi. ABD’de likite bolluğu nedeniyle FED’in faiz oranlarını artırması dar yada orta gelirli grupların faizleri ödeyememesine neden oldu. Bu dönemde gayrimenkul gereğinden fazla değerlendi. Bankaların kurduğu ticari ilişkilerin karmaşıklığı ve bunları açıklayamaması 2008 yılında küresel bir kriz doğurdu. Kriz sonrası dönemde gayrimenkul fiyatları düşmüş, işsizlik artmış sadece faizler değil petrol ve gıda üretimi gibi bir çok alanda fiyatlar artmıştır.Türkiye 2008 krizinden sonra uyguladığı mali disiplin, para politikaları ve yapısal reformlar ile krizin etkilerini azaltmaya çalışmıştır. Nitekim Türkiye’nin 2010 yılı büyüme oranı %10.3 tür.2012 -2013 döneminin ilk çeyreğinde Türkiye’nin büyüme hızı çok yavaş seyretmiştir. Cumhuriyet tarihinin en fazla özelleştirmesi de bu dönemde yapılmıştır. Toplam 12.177 milyar dolar. 2014- 2016 orta vadeli programlarda ülkenin büyümesi %4 civarında hesaplanırken, 2016 yıl sonu büyüme oranları % 5 civarında seyretmiştir. Bu 17 yıllık süreçte Türkiye de toplam 50.33 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış , bu özelleştirmelerin %42 – blok satışları, %35 tesis ve varlık satışları,%19 halka açılmış bölgeler %3 IMKB hisse satışları oluşturur.Günümüzde 2017 yıl sonu büyüme rakamları %4.4 olarak hedeflenir.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Nurcan Demir

ÇOMÜ uluslarası ilişkiler lisans öğrencisiyim.20 yaşındayım .Siyasal İlişkiler adlı bir tarih ve siyaset platformunda akedemik etkinler düzenliyorum.

Bir cevap yazın