in

Amiyane bir mektup

İçimizden dökülenleri hayale yansıtmak arzusundayız, bu naçizane yazılar dahil. Bir kadının dilinden, yüreğinden taşanları kelimelerle buluşturdum, biraz kurgu, biraz benden.

“Adından da belli, sıradan, basit ve sığ bir mektup bu. Geçip gitmiş şeyleri anlatabilme acısıyla yanan bir meçhulün birkaç önemsiz karalaması, o kadar. Maziyi geri getirme çabasında değil elbette, ancak içindeki zehri boşaltmanın tek yolu da kelimelere dökmek… Dökmediği takdirde bir volkan gibi etrafa saçılacak, bu sebeptendir ki anlatılamayanları sözcüklere vurmayı gaye edinmiş. Senden sonra darmadağın olmuş birinin yazıları bunlar. Bir türlü içimde eritemediğim, yüreğime gömemediğim bir alev katranı. İçtikçe içtiren, gözlerimi her kapattığımda seni acıyla anımsatan bu karalamalarda ne buluyorum, bilmiyorum. Ama inan bana, seni içimden sökmeye çalıştıkça daha da saplanıyorum çukurlarına. Seni unutma isteğimi bile hafızamdan sildiğimi anlıyorum.

Belki birazdan cümlelerim tükenecek, belki son nefesimi vereceğim. Ama her şeye rağmen seni sevdiğimi, kalbimde asla eskimeyen yerini anlatmadan ölmeyeceğim. Bunu bil de oku dilerim bunları. Hiçbir şeyden eksik kalmadan yaşamaya çabaladığım bu hayatta senin varlığını düşünerek ayakta kaldım, seninle dolu olarak yaşadım. Kendimce aşılamaz gördüklerimi sevginde bulmaya çabaladığımı, sensiz nasıl bocaladığımı anlatırsam eğer; beni çok aşağılık bulacağını biliyorum. Fakat elimden gelmiyor, kalbimi avuçlarına aldığın zamandan beri böyleydim.

Şöyle bir söz okumuştum seni tanıdıktan, daha doğrusu sevip de her şeyi sende görmeye başladıktan sonra: “Aşktan boşuna şikayet ediyordu, çünkü aşk zaten ezelden beri onun zerresinde vardı, kendine kendi sıkıntısını anlatır gibi devamlı sevgiliden dert yanıyordu. Oysa insan zaten sevgilide, onun içindeydi. Dolayısıyla insan kendi benliğinden nasıl acı çekebilir ki?”

Dudaklarıma ufak bir tebessüm konuyor, seni yine özlediğimi fark ediyorum. Ama bak, bu anlar benim birazdan sönecek hayat mumumun tersine çok ender gülümsediğim zamanlardan biri. Çünkü senden sonra ben hiçbir zaman gülmedim, mutlu olmadım. Yüreğime yerleşip de benden habersizce gittiğinde kendimi yaşamaya kapattım, bir çaba sarf etmedim. İnsanlardan çekildim, kendimi kabuğuma kapattım. Yeniden bir sevgiye ihtiyaç duyduğumda çabaladım. Ama ölü gibiydim, artık yaşamak için ümit etmiyor, sevmiyor, senden sonra birisini sevmeye korkuyordum. Sen içimde kabuk bağlamayan ama tuhaftır ki artık kanamayan da bir yaraydın. Aşk insanı çılgın denizlere, kor ateşlere atarmış da yanı başında gülümsermiş diye okumuştum bir yerde, galiba onun da etkisi vardı. Seni unutamazdım ancak bir kez daha sevmeye katlanamazdım. Aşktan yorgun, sevgiden yoksun bir insandım ben. Seninle ilgili bir haberi, bilgiyi duyunca içim eskisi gibi heyecanlanmıyor, ancak bir yerlerde ince ince sızlıyordu. Aşka dair bir söz, bir kelime, bir yazı görmemeye gayret ediyordum çünkü yüreğim aşktan fena halde yanıktı. Hayatta bir defa olan bu duyguyu yıllarca sevdiğime, sana kanıtlamaya çalışmadan, sessizce, biteviye sürdürmüştüm. 

Şuan mumun dibine küçük küçük damlalar düşmeye başladı, oda karanlık, sarı saman renkli kağıdıma bir damla da ben düşürdüm. Burada senden uzakta, yapayalnız, bir başıma son nefesimi vereceğim sevgilim. Belki de sen bunu okurken, gözlerin bu satırlarda gezinirken ben o soğuk toprakta ebedi uykumu uyuyor olacağım. Soğuklardan hep nefret ettim, seni de karlı bir akşam kaybettim çünkü… Sana dair her şeyi hafızama, zihnime kilitleyen ben; seni kaybettiğim o günü bile unutmaya çabaladım ama… Gerçi yapamadım her zamanki gibi. Unutmaya güç yetiremediğim için senden özür dilerim. Seni son nefesime değin seveceğime ilk başta söz vermiştim, oysa sen sözünü yine tutmadın. Karlı şubat akşamında benden gidişine yıllarca yas tuttum, en olmadık zamanda bana ihanetini bile bile yine sevdim seni. İşte bu, bu çok canımı yaktı benim. Benden giderken bile bana dair bir şeyi beraberinde götürdün. Sadece bunu affedemiyorum sevgilim. Kalbim ellerinde ve sen bana hiç geri vermedin.

Sanırım kelimeler burada son bulacak, hissediyorum. Arada tatlı bir uyuşukluk gelip çöküyor üzerime. Bileklerimde acı acı akan kan mektuba da bulaşacak, ölürken seni anacağım. Beni silmiş de olsan, hiçbir şey yapmamış da olsam seni delice sevmekten başka;  burada beni ölü bulacaksın. Beni neden yarım bıraktığını asla anlayamadım, benden sıkılmıştın belki; ama ihanetini yediremedim. Ben bir şey diyemeden, evde sen yokken bir çiçekçinin “… Matmazel’e” diye getirdiği çiçeği evde gördün; sustun, o gece beraber uyuduk son kez. Kokunu iliklerime değin hapsettim, gideceğini seziyordum. Ancak elimden bir şey gelmedi, “gitme” bile diyemedim. Bu kadar sevdikten sonra, bana sevgi sözcükleri fısıldadığında sana inanmıştım. Demek ki ben sana yetmemişim… Sabahleyin yatağın sana ait o özel yerini boş bulduğumda hiçbir şey söylemeyip sustum ben de. Kapılarımı kapattım, sana ait hiçbir şeyi yakıp yıkmadan, aşağılık bir tavırla kendime sakladım. Matmazel’ine aldığın o çiçekler ise kuruyup gittiler, mavi beyaz  orkideler. Can bulamasın diye bir damla su vermedim, benim gibi eriyip gitsin, kendini canlı canlı bu eve, hatıralarına dolu yere gömsün istedim. Ve başardım da, o çoktan öldü, bense birazdan, hatta şimdi öleceğim. Çok güçlü bir sezi bu, anlayabiliyorum. Sevgilim, seni sonsuza dek sevdiğimi asla unutma. Senden tek dileğim bu.

Sonsuz bir uykuya dalacağım, ama sen hep kalbimde olacaksın. Daima mutlu ol.

Terk ettiğin o kadın, adına gerek yok.”

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Sarı Yazar

Written by Raziye Sayaslan

Bir cevap yazın