in

Ataletli zihnin anatomisi

İnsanlar, çevresinde olan ve değiştirilmesi kendi elinde olmayan durumlar yüzünden kendini atalet altında olduğunu düşünür. Bunu ona düşündüren de zihnidir. Böyle düşünmek, bir gerçeğin ifadesi midir, yoksa cahilliğin teorik temeli mi? Bu konuda araştırmalar yapan filozof Epikür, insanın başına gelen olayları seçemeyeceğini ama olaylar karşısında vereceği tepkiyi seçebileceğini söylemişti. Karşılaştığımız olaylara verebileceğimiz tepkileri seçebilmek, insanın özgürlük alanıdır. Ne düşüneceğimizi düşünmek, insana yeni seçimler kazandırır ve zihninde planlamayı öğretir. Böylece başımıza gelen olayları değil ama olayları yorumlama biçimimizi seçmek bizim elimizdedir. Yaşadığımız olayları kendimizi boşluğa düşürüp bizlere zarar verecek şekilde düşünmek ya da bizleri motive edecek ve harekete geçirecek şekilde düşünmek, insanın yaşamını şekillendiren bir mekanizmadır. Karşılaştığımız olaylar, insanı atalet içinde yaşamaya itecek tek başına haklı nedenler değildir. Bu şartlar altında benzer olaylar ile karşılaşmış insanlar atalete düşmeyebiliyor. Biz insanları etkileyen o kadar çok şey var ki çevremizde gerçekleşen olaylar başımızda esen rüzgarlar gibidir. Aklımızın yelkenleri olayı yorumlama biçimimizdir. Aynı denizde, aynı yönde esen rüzgarlar ile farklı gemiler farklı yönlere gidebilir. Bunu etkileyen şey rüzgarın nereden estiğinden çok, yelkenlerimizi nasıl tuttuğumuzdur. Atalet önce içimizde oluşur; daha sonra dışa doğru çıkar. Bunda çevrenin de etkisi inkar edilemez. Ataletin oluşmasında başımıza gelen olayları yorumlama şeklimiz çok etkilidir.

Olayları nasıl yorumluyoruz? Olaylara nasıl tepki vereceğimizi paradigmamız belirler. Hayat felsefemiz veya görüşümüz nasılsa öyle düşünür ve öyle karar veririz. Görüşlerimiz bir çok şeyden etkilenir. İnançlarımız ve değerlerimiz yorumlamamızı etkiler. Değerlerimiz nasılsa yorumlamamız ve anlamlandırmamız da o şekilde olur. Örneğin, merdiven altından geçmenin şanssızlık olduğuna inanmak, tahtaya vurmak, kara kedi görmek, dört yapraklı yoncanın şans getirmesi gibi batıl inançlara inanan insanların bakış açılarını değiştirir. Böylece olumlu yada olumsuz fikir ve ön yargı oluşur. O anki ruh halimiz ve psikolojik durumumuz olayları yorumlamamızı etkiler. O an kötü hissediyorsak kötü, iyi hissediyorsak iyi yorumlayabilir yada aynı olayı korku anında başka, mutluluk anında başka yorumlayabiliriz.

Duygularımız, olaylara karşı bakış açımızı değiştirir. Konuyla ilgili tecrübelerimiz yorum şeklimizi etkiler. Bir konuyu yorumlarken konu hakkındaki bilgi ve tecrübelerimizi düşünerek karar veririz. Böylece tecrübelerimiz ne anlam vereceğimizi önemli oranda etkiler. Son olarak, o andaki vücut kimyamız algılamamızı etkiler. Hasta olan birisi hastalığından dolayı düzgün düşünemez ve insanları kırabilir ya da uykusuz bir güne başlarken mutsuz, uykumuzu iyi aldığımız bir güne başlarken neşeli tepkiler verir ve olayları her zamankinden farklı karşılarız. Olayları olduğu gibi değil, o anda olduğumuz gibi görürüz. Atalete düşen bireyler, olayları onları kendilerini atalete düşürecek şekilde yorumlar.

İnsanın iç dünyasına dönüp baktığımızda atalet altında bir insan düzgün düşünemez. Olay ile karşılaşır ve olaya tepki verir. Bu düşünce yapısından kurtulmak için hatanın kaynağına yani en başa dönmek gerekir. Sizi atalete düşüren bilgi nedir? Bilgiyi değiştirmek o konu ile ilgili inançları değiştirecektir. Sonraki süreçte düşüncelerimiz değişecektir. Böylece duygularımız da değişmiş olacaktır. Bu değişimler bizi eylem haline soktuğu için atalet ortadan kalkar. İnsanlar kendini atalet içine sokar, yanlış düşünce tarzı zihnimizi karıştırır; böylelikle de sorunun kaynağını göremeyiz. Düşüncelere sarılmayı bırakıp onlara uzaktan baktığımızda sorunu çözeriz.

Konfüçyüs, insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun, bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçip eline bir vazo aldı ve tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde ise bir elma vardı. Elmayı vazonun içine bıraktı ve şöyle dedi: “Elmayı vazonun içinden çıkarmayı başaran öğrenci, onu yiyebilir ” Çocuklar sırayla elini vazonun içine sokarak elmayı çıkarmaya çalıştı ama hiçbiri bunu başaramadı. Konfüçyüs “Elmayı sıkı tutmaktan vazgeçmediğiniz sürece, elinizi çıkarmak mümkün olmayacaktır.” dedi ve vazoyu alıp ters çevirdi elma vazonun içinden yuvarlanıp düştü. Aslında çok basit bir şeydi bu ama öğrenciler yanlış düşüncelerinden kurtulamadıkları için bu kadar basit bir şeyi göremeyecek kadar kör olmuşlardı.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Merter

Anadolu University- Business administration

Bir cevap yazın