in

Bir Garip Adam

Yürüyordu… Öylesine… Neden yürüdüğünü kendi de bilmiyordu. Belki de bacakları böyle istiyordu, o da çaresizce bedeninin bu kontrolsüz hareketine uymak zorunda kalıyordu.

Yürüyordu… Dalgın dalgın önüne bakıyordu, gözleri hep yerdeydi.

Yürüyordu… Yağmur hala olanca hızıyla, sanki bardaktan boşalıyormuşçasına yağmaya devam ediyordu. Gökyüzü delinmiş olmalıydı herhalde. Sağda solda ellerinde şemsiye, koşuşturup duran insanlar… Yoldan hızla geçen arabaların su birikintilerine basmalarıyla üstlerine su sıçrayan yayaların, arabalara arkadan tonla sövüp sayışları… Tıkanan trafiğin vazgeçilmez melodisi olan korna sesleri…

Hiçbirini umursamıyordu. O sadece yürüyordu.

 

adult 1867665 340

 

 

Üstünde gri, eskimiş bir palto vardı. Üstü başı sırılsıklam olmuş, ama o buna aldırmıyordu. O kadar çok kapanmıştı ki kendi kendine, önünden geçtiği dükkandaki simitçinin, ‘ Hemşehrim, şemsiye lazım mı ? ‘ diye sorduğu soruyu bile duymadı, geçti gitti.

Bu durmak bilmeyen adımlamaları, birkaç metre sonra ansızın kesildi. Bir acı fren sesi ve ardından başını camdan uzatan bir genç adamın, ‘ Önüne baksana lan, kör herif ! ‘ diye bağrışı…

–  Affedersiniz, çok özür dilerim. ‘ diyebildi sadece. Tekrar önüne döndü ve sessiz sakin yürümeye devam etti.

Tek düşündüğü oydu. O gece, ne olduğunu anlamadan birdenbire kendini onun dudaklarına ufak bir iz bırakırken yakalamıştı. Ilık nefesi yüzüne vuruyordu, elleri ellerini yakalamıştı. Neden bir an sonra ise, kollarının arasındaki bu ince vücut geri çekildi, kendini onun sıcak kuşatışından kurtardı.

–  Hayır, hata yapıyoruz. İkimiz de büyük bir yanlış yapıyoruz. Bunun altından kalkamayız. Hayır… Bu… Bu, asla olamaz.

Ne olmuştu ? O saniyeler için hiçbir şey hatırladığı yoktu. Ama o an için pişmanlık duymamıştı. Peki şimdi pişman mıydı ?

Yağmur birdenbire dindi. Ve sonra o karanlık, berbat hava aniden güneşli, aydınlık oldu.

Dükkanın birinin önünden geçerken gözü bir kasede takıldı. Onca kasedin arasından o bir çift göz, bu kasedi görebilmişti.

AŞKTAN GÜZEL ‘

Eline aldı, hızlıca içeri girdi.

– Pardon, bir bakar mısınız ? ‘ dedi. O ana dek arkası dönük olan, kırk beş yaşlarında, sakallı bir adam ona döndü.

– Buyrun, ne istemiştiniz ?

– Bu kaset ne kadardı, size onu soracaktım da !

Satıcı bir onun elindeki yirmi liralık bu kasede baktı, bir de kendisine ufak bir tebessümle bakan yüzüne. Derinden bir soluk aldı, soğuk bir ses ile:

–  Elli beş lira. ‘ dedi.

Hızla cebini yokladı. İki cebini de aradı, taradı. İki onluk buldu, halbuki alabilirdi. Ama nereden anlayacaktı ki adamın yalan söylediğini ?

–  Elli beş lira yokmuş, peki ben bunu yerine bırakayım. İyi günler. ‘ dedi, çıktı.

Yürümeye devam etti. Yine epeyce yürüdü. Durdu, bir kafenin önündeydi. Bir sıcak çay içse kendine gelirdi herhalde. İçeri daldı, boş bulduğu bir masaya oturdu. Üstünde çantalar vardı ama ‘ Herhalde sahipleri, onları burada unutmuş olmalılar. ‘ dedi, umursamadı. Az sonra ise yirmi yaşlarında bir genç ile kız arkadaşı geldi.

–  Hop babalık, bakıyorum bizim yerimizi araklamışsın. Uza.

–  Anlamadım.

–  Bizim yerimiz orası diyorum, görmedin mi çantaları ? ‘ Güldü, kız arkadaşına bakarak, ‘ Herhalde konuştuğumuz lisanı da bilmiyor. ‘ dedi.

Çaresiz kalktı. Bir arkasındaki boş masaya oturdu. Neyse ki orada bir eşya falan yoktu. Garsondan bir çay istedi. İstediği sadece bir çaydı ama gelişi on dakikadan uzun sürdü. Çayı getiren çocuk yüzlü garson, çay bardağını küfür edercesine bir tavır ve hareket ile önüne bıraktıktan sonra, ‘ İki buçuk lira. ‘ demekle yetindi.

Hay aksi ! Bir bardak çayın parası ne zaman iki buçuk lira olmuştu ? Çaresiz cebinden uzattı bir onluk.

–  Üstü kalsın. ‘ dedi sadece. Çocuk yüzlü garsonun ekşi yüzü birdenbire canlandı, zorla geldiği masanın başından uçar gibi gitti.

Çayını içmeye koyuldu. Bir yandan da dışarıyı izliyordu. İzliyordu ama sanki gördüğü her şeyde o vardı. Birdenbire kafenin önünden geçen üç kız gördü, onlardan birisi vardı ki, ona dikkat kesildi. İçinden bir ses, ‘ O muydu ? ‘ dedi. Bir heyecan dalgası, vücudunun dört bir tarafını kuşatmıştı. Ve o anda bardağı sertçe masaya bıraktı, dışarı fırladı.

–  Bir dakika, bakar mısınız ? Bir dursana, bir dinler misin beni ? ‘ dedi. Kızlara yetişti, ortada olanlarını kolundan çekti.

–  Ne yapıyorsun be adam, sapık mısın ? ‘ diye bağırdı genç kız. O anda çevredeki herkesin gözleri onlara çevrildi.

–  Bir dinler misin beni, şey… ‘. Bir de baktı ki, bu o değil… İçinden kendine tonla söylendi, durdu.

–  Affedersiniz, sizi birine benzettim. ‘ dedi.

–  Deli midir nedir ? ‘ diyordu kızlar. Umursamadı, yine o ağır aksak adımlarla yürüdü, gözden kayboldu.

city 1487891 340

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Mehmet Metin

19 yaşında, hukuk öğrencisi. Uluslararası ilişkiler, yakın tarih, politika, edebiyat özel ilgi alanlarıdır. Kuru kalabalıklardan farklı düşünmeye çalışan, bu hayatta ayrıksı duran bir basit kimse. 2015 Adalet ve Dürüstlük konulu kompozisyon yarışmasında kaleme aldığı kompozisyon ile ikinci olmuştur.

Bir cevap yazın