in

Bir Varmış Biri Yokmuş

Sahil ile caddeyi birleştiren kaldırıma oturdu. Sağına soluna bakındı ama kimseyi göremedi. Sabahın 10 ‘ unda , hafta içi olduğundan olsa gerek, millet benim gibi deli olmalı ki gelmeli diye düşündü. Hafif arkaya eğilerek sağ elini cebine soktu. Sigara içmeliydi. Canı istemiyordu ama içinde taşıdığı, ona hamallık ettiği o acı sigara içmesini istiyordu. İstemeye istemeye de olsa dudağına götürdü sigarayı. Yaktıktan sonra içine çekmek gerekiyordu. Oysa içine çekip , içindeki o acıya bir şey olsun istemiyordu. Dediğini yaptım , yeter artık, yalvarırım yeter diye geçirdi içinden. İsteksizce geri bıraktı dumanı. Neden bu kadar kafasına taktığını bir türlü itiraf edemiyordu kendine. Aslında gayet farkındaydı ama farkında oldukça iç organlarının bir el tarafından sıkıldığını hissediyordu. Denizi izleyip ”kim bilir senin içinde de neler saklı bizim bilmediğimiz. Peki sen kimlerle konuşursun? Balıklar mı? Kum? Sever misin paylaşmayı? Oysa görürüz , duyarız , canın sıkıldığında, daraldığında nasıl zararlı olabildiğini. Önüne gelen her şeyi yıkar, yutarsın. Peki ya biz? Biz de mi senin gibi her canımızı sıkanı yok edelim.” dedi. Hava esmekte , yağmurun geleceğini inatla haber etmekteydi. Oysa A.Y. buna aldırış etmiyor, senin damlalarından daha fazla yüküm var benim diye sövüyordu bulutlara. Siz boşalıp rahatlarsınız ama ben sizin kadar güçlü ve büyük değilim diyordu. Yazar burada, A.Y. ‘ nin sıkıntısı paylaşamaz. Çünkü verdiği bu sırrı paylaşarak ihanet edeceğini biliyordu. Önünde kağıt, elinde kalem neler yapacağını beklemekte A.Y. ‘ nin .

Son dumanı içine çektiğinde aklına bir Ahmet Kaya türküsü geldi. En sevdiği yeri onlarca kez tekrarlayarak bu şarkıyı bildiğini zannediyordu. ” Bu da benim sana ayrılırken hediyem olsun. ” Ayağa kalktı ve kabaran denizin dalga dalga anlatmak istediği şeyi dinlemek istiyordu. Gelme diyordu deniz, beni yalnız bırak. İnatla yürüdü denizin içine doğru. Deniz , buluttan kötü haberler duymuş gibi giderek bağırıyordu. A.Y. de katılmak istiyordu bu sohbete. Dokundu ona. 50 adım uzaklıktaki bu suyu Ahmet Kaya ile yürümüştü. Şimdi yalnız kaldı denizle, baş başa. Yok oldu Ahmet Kaya.

”Sen ki benden daha büyüksün , hangi sıkıntı seni bu kadar kızdırabilir. Her şeyi olduğu gibi bunu da yutarsın.” Denizin cevabı dizlerine kadar geldi. Bu da bir bahaneydi. Bir suçu başka sebeplere dayatmanın olduğu gibi ölümü de buna yıkmak istiyordu. Bunun farkındaydı. Dursana yazar görmüyor musun? Ben sadece görebilirim ve yazabilirim. Ölmek ya da yaşamak işi yaratılmadan yazılmıştır. Bu yüzden bana değil büyük yazar olan O ‘ na isyan et.

Göğsüne kadar suyun içinde olan A.Y.  denizin demek istediklerini anlamak istemiyordu. Defalarca yüzüne, saçına, gözüne, burnuna ben buyum işte git artık diyordu. Bıraktı kendini suya. Kucakladı onu deniz. Göğsünün içine doğru bastırarak bırakmak istemiyordu artık. Dinlemeye çalıştı A.Y. ama ne görüyor ne duyabiliyordu. Anlattıkça anlattı deniz. Yer yer bağırıyor yer yer fısıldıyordu.

O günden bu zamana kadar her gün, her ay, her mevsim susmadı deniz. Kimse yanaşamıyordu o sahil kısmına. Dostluk iki kişi arasındaydı. Bir üçüncüye tahammülü yoktu denizin. A.Y yoktu artık. Sıkıntısını denize emanet etmiş, acısını o çekiyordu..

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Akın Yenilmezel

Karabük Üniversitesi / Otomotiv Mühendisliği Öğrencisi

Bir cevap yazın