in

Çınar Ağacının Altında

Söz dalaşları, yumruklu kavgalara dönüşüyordu az kalsın. Kardeş kardeşe, gelin geline, Çocuklar da birbirlerine saldırıyordu.  Parmağıyla, gösterdi yaşlı kadın sonra anlatmaya başladı.
– Orada, dedi.
Nefesi yetmedi sonra. Yorgundu. Bıraktı elindeki orağı, devrilmiş başaklar üstüne. Bir yudum su sonrasında da… Âdem’ine de Havva’sına başlayacaktı az kalsın. Az kalsın, Tanrı’ya uzanacaktı sitemi ve az kalsın gücüne gidecekti, Tanrı’nın. Hem gitse de ne olacaktı ki? Buradan da mı kovulacaktık?   Düşündü yaşlı kadın, soluklandı. Çocuklara baktı sonra. Çocuklara. Elbisesi yırtık pırtık, birer naylon çizme… Kirli olsaydı da olsaydı keşke, Çocuklara… Uysaydı. Sonra başladı anlatma, kim tutabilirdi ki onu bu yaştan sonra? Ölümden başka, kim mühür vurabilirdi diline? Kim, bunlar yasak diyebilirdi ki?
İnsanlık yasak mı olurdu hiç? Hem de bu yaştan sonra…
-Orada, biraz uzakta, bir yer vardı benim bildiğim. Eskiden, ben daha çocukken anlatırlardı. Ben, daha çocukken ağlatır, korkuturlardı beni. Ben daha çocukken, bölüştüler buraları. Oraları da bölüşmüşler. Buralar hep birdi. Oralar da öyleymiş eskiden. Anlaşamadılar parça parça ettiler buraları. Oraları da parça parça etmişler eskiden.
-Bir çınar ağacı dedi yaşlı kadın. Devam etti. Bir çınar ağacı, dalları dört bir yanda, gövdesi kalın anlaşılan biraz yaşlıca. On çocuk el ele tutuşsa, anca belini sarabiliyor ağacın. Dallarında on ayrı kuşun yuvası, on ayrı kuştan onar ayrı yumurta, on ayrı yumurtadan onar ayrı palaz, onar onar ayrı yaşam bir çınar ağacının dalları arasında. Onar onar farklı ses ve hepsi bir arada.
-Bir çınar ağacı altında, on ayrı çocuk, on ayrı anadan ve babadan. On ayrı çocuk, kiminin gözü toprak karası, kimininki gök mavisi, kimi dal yeşili. On ayrı çocuk, kimi kıvırcık saçlı, kimi düz. On ayrı çocuk, kimi uzun, kimi kısa, kimi şişman, kimi cılız. On ayrı çocuk, kimi “A” der kimi “B”. On ayrı çocuk, hem ağlar hem de güler gövdesi el ele verince tutulabilen bir çınar ağacının gölgesinde. Onar farklı ses ve hepsi bir arada.
-Bir çınar ağacının altında oynarken çocuklar, on adam gelmiş, ellerinde onar balta. Çocuklar kaçışmış ne olduğunu anlamadan. Onar tane koca adam, baltalarıyla onar defa vurmuş, çınar ağacına. Onar defa daha. Devrilmiş çınar ağacı. Çınar ağacını, onar parçaya bölmüşler. Sonra onar parçaya daha. Çınar ağacının parçalarıyla, çit yapmışlar kendilerine. Toprak ona bölünmüş. Kuşlar nereye uçacaklarını bilememiş, onar onar bölünmüş. Çocuklar nereye gideceğini bilememiş, onlar da bölünmüş. O günlerden sonra hiçbiri, bir araya gelmemiş kuşların. Hiçbir zaman farklı kuş sesleri duyulmamış. O günden sonra hiçbiri, bir araya gelmemiş çocukların, hiçbir zaman oyunlar oynayıp gülüşmemişler. O günden sonra çınar ağacının olduğu o topraklarda, hiçbir şey bir araya gelmemiş ve büyümemiş. Çatlamış her şey, cam misali parça parça.
-O günden sonra çınar ağacının olduğu yerde tek büyüyen şey Ayrılık dedi Yaşlı Kadın. Yaşlı Kadının, iki oğlu, iki elinden tuttu o anda. İki gelin, oğlanların elini, ikişer çocuk onların elini. Kaldırdılar, bitap düştüğü yerden yaşlı kadını. Yaşlı kadın gülümsedi. Son sözlerini söyledi.
-Haydi, Hasat vaktidir, Oraklara!
Bir çınar ağacı gibiydi yaşlı kadın. Bir çınar ağacı gibi üzerinde uçan kuşlar, gölgesinde evlatları…

Yazar notu:(Bir çınar Ağacı gibidir Türkiye. Bir çınar Ağacı gibi üzerinde BİR BAYRAK, gölgesinde, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’si, Yezidi’si, Hristiyan’ı… “Hasat vaktidir, Oraklara!”)

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Hüseyin EKİZ

Bir cevap yazın