Güven! Güvenmek!
Güven neydi, gözlerini kapatıp o şeye sorgusuzca inanmak, şüpheye yer vermemekti. Sadece aşk için algılanmamalı bu söylediklerim. Tüm hayat için devir daimi olan bir şeydi bu. Bir ülkenin bir ülkeye, bir çocuğun babaya, bir kardeşin kardeşe, bir komşunun bir bakkala güvene gibi. Hep bir soru zinciri kafamızda, güven diye bir şey var mı? Hep güvenelim mi yoksa hep şüphe mi duyalım. hayatını şüphe ile kurarsan bu bir süre sonra inancına bile zarar vermeye başlıyor. İlk başta şüphe ile yaklaşıp hatta doğruluğunu kanıtıyla gördükten sonra tek akıllı kendini sanır ve şüphecilik oyununa devam edersin. Ama bu geleceğin için hayal kurmana bile engel oluyor. Ya diyorsun, ya böyle olursa? Hayalin bile oracıkta sonlanıyor. En iyisi mi bir şeye tam güvenmek değil de güveniyormuş hissiyatıyla kendimizi mi kandırmamız gerekir! Yapıyormuş gibi mi olmak, hayatta bazı şeyleri kafamızda kurduğumuz gibi mi olmasına inanmak, işin özünü anlamasak da şüphe duysak da, bunu devam ettirmek bazen şu ahir ömrümüzde daha mı iyidir. Bizim niyetimiz iyiydi ve böyle düşünmek istedik demek daha mı yerinde olur? İnsan beyni ne kadar da aşırı! Ne kadar da kalabalık! Öyle zamanlar oluyor ki düşünmekten öleceğimi düşünüyorum! Ölümüm bile düşünceyle oluyor yani! Belki de çok da düşünmemek, hayatı gırgıra almak, şakaya vurmak mı esas olan. Ben mi? Ben de bilmiyorum.
in Felsefe
Güvendim..Şüphe duymadım. Her güvenişimde yanlış anlaşıldım..Bir espiri yaptım..Konu farklı yerlere gitti.Lafı boğazıma tıktılar .Konuş Konuşabilirsen..Laf düellosu benim yapımda yok..Susarım ben..
Çünkü senin düşündüğün ve onların düşündüklerinin benzer olabilmesi gerekti belki de, ama ben de laf düellosunda hep geri çekilenim, çünkü aynı şartlarda savaşmıyorduk.