in

Gariban Muhittin

Küçük bir ilçede ikamet ediyorum. Bu ilçede hemen hemen herkes birbirini tanır. Sevimli bir ilçemiz ve samimi insanlarımız vardır. Ancak Muhittin abinin yeri ayrıdır.
Muhittin abi altmışlı yaşlarında, herkesin sevip saydığı, gariban bir esnaftır. Kimseye bir kötülüğü dokunmamıştır. Kendi yağında kavrulan bir insandır. Ancak Muhittin abinin son üç yılda başına gelenler çiğ tavuğun başına gelmemiştir.
Üç yıl önce, Muhittin abi, oğlu Kadir’i evlendirecekti. Tabii evlilik bu, hemen öyle kolay olmuyor. Bir sürü mobilya, beyaz eşya almak lazım. Bir kısmını Muhittin abi aldı, bir kısmını Kadir aldı. Çocukcağız elde avuçta olmadığı için bankadan kredi çekmiş, çalışır öderim düşüncesiyle. Bu şekilde evi bir güzel düzdüler. Kadir’i evlendirdiler. Muhittin abi oğlanı evlendirdi, rahata kavuşacak derken, düğünden beş ay sonra bizim Kadir trafik kazası geçirdi. Oğlan kazayı yaptığı yerde ölüvermiş. Yeni gelin, Kadir’in annesi perişan. Muhittin abiyi hiç sormayın, adam bir ay kendine gelemedi.
Çok geçmeden bankanın avukatından Muhittin abiye bir mektup geldi. Oğlu vefat ettiği için kredi borcu Muhittin abiye kalmış. Muhittin abi küplere bindi tabi.
– Ulan hiç insaf yok bunlarda. İnsanda biraz ölüye saygı olur. Benim canım gitmiş, adamlar neyin derdinde. Ölmüş insanın borcu mu olurmuş hiç.
Zor sakinleştirdik Muhittin abiyi. Bu kadar insafsız değillerdir dedik ama o kadar insafsızlarmış. Yedi ay sonra Muhittin abiyi polisler aldı, götürdü. Biz, bir gece tutup bırakırlar, diye düşünürken, üç gün nezarette kaldı Muhittin abi. Dördüncü gün üç dört esnaf toplandık, karakola gittik. Sonuçta birbirimizi tanıyoruz. Konuştuk, hallettik, Muhittin abinin borcunu yapılandırdık.
Aradan dört gün geçti. Biz her şeyi hallettik, artık Muhittin abi rahatladı, derken polisler Muhittin abiyi tekrar aldılar, götürdüler. Bu sefer hiç vakit kaybetmeden, aynı esnaf arkadaşlarla karakola gittik. Amirle ben konuştum.
– Aman amirim, daha bir hafta olmadı, adamcağızı tekrar attınız nezarete. Yapılandırdık ya borcunu, aydan aya ödeyecek işte.
– Biz onu kredi borcundan dolayı nezarete atmadık ki.
– Ya niye attınız?
– Şu caminin köşesindeki mobilyacı var ya, işte onun cemaatle bağlantısı varmış.
– Biz hala anlamadık amirim. Muhittin abiyle ne ilgisi var?
– Yav, Muhittin geen sene oradan mobilya almadı mı oğluna? Kendisi şüpheli şahıs, o yüzden attık nezarete. Kanıt lazım çıkarmamız için.
Bu aralar modaydı bu. İktidardaki partiyle arası bozuk olan cemaatin üyelerini bir bir içeri atıyorlardı. Halbuki bu cemaati başımıza kendileri sardı ama neyse. Sorun şu ki Muhittin abinin cemaatle işi olmaz. O mobilyacı da arkadaşımızdır. Biz her ne kadar bunu amire söyleyemesek de, biz hepimiz oradan alırız mobilyayı. Muhittin abi de arkadaşımız olduğu için alış veriş eder oradan. Çıktık karakoldan, bir yol yordam düşünmeye koyulduk. Berber Selim, avukat tutalım, diye bir fikir attı ortaya. Aklımıza yattı tabii bu fikir. Aramızda para topladık, bir avukat tuttuk. Mahkeme süresi bir ay falan sürdü ancak değdi. Muhittin abiyi salıverdiler. Esnaf arkadaşlarla bu duruma çok sevindik.
Tabii yine sevincimiz kursağımızda kaldı. Aradan on gün geçti, Muhittin abiyi tekrar aldılar. Ardından Berber Selim ile beni de aldılar. Bizim üçümüzü nezarete attılar. Meğer Muhittin abiyi çıkarmak için tuttuğumuz avukat da o cemaatin üyesiymiş. Biz de bağlantılı olabiliriz, diye düşünüp bizi de içeri attılar. Bir sürü sorgu geçti başımızdan. Bizim bir alakamız yok diyoruz, anlamıyorlar. En sonunda avukatı ne için tuttuğumuz anlaşıldı da Berber Selim’le beni serbest bıraktılar. Ama Muhittin abiyi bırakmadılar. O hala bir numaralı şüpheli şahıs. Bir yıla yakındır içeride adamcağız. Karısı her gün ağlamaktan bir deri bir kemik kaldı. Bir şeyler yapmaya da korkuyoruz. Gariban Muhittin abi öylece içeride yatıyor.

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Kemal Kaçamak

Bir cevap yazın

yorumlar