in

Güzellik Nedir?

Geçen yaz gecelerinde, kendini delicesine güzel hissederek dalga sesleri eşliğinde gecenin koynuna girdiği koltukta bu yaz güzelliği sorguluyordu. Daha önceleri bu mevzu aklına hiç takılmazdı fakat sene içinde bir arkadaşıyla kahve sohbetinde güzellik hakkında konuşmuşlardı. Sonra İstanbul’un o  demdemesinde bu konuyu unutup gitmişti. Ta ki kötü günlerin gelmesiyle memlekete döndüğünde geceleri sahilde yalnızlığıyla  yürüyüşlere çıktığı sırada kadının güzellik anlayışı gün yüzüne çıkıvermişti.

Onun için bilmenin omuzlara yüklediği sorumluluğun bedeni terbiye etmesi hiçbir pehrizle ya da sporla elde edilecek görüntü değildi. Ya da insanın  yerini yurdunu bir mühür gibi bakışlarında, dilinde taşınmasıydı güzellik! Güzellik ruhtu! Ruh ki bir mumun alevi, bedenin iskeleti, hislerin rahmi değil de neydi? Saf güzellik; acının, insanın kanına girmesiydi. Ki dünyada acı kadar katıksız duygu var mıydı? O yüzden herkesin benimdir dediği türküsü yok muydu? Güzellik, insanın bir hikayesi olması değil de neydi? Bir nevi her şiir bitmiş bir hikayenin yasını tutmaktı. Şiir ki hikayenin ruh ile nakış nakış işlenmesiydi. Güzellik böylesine birbiriyle ilintiyliyken insanlar için niçin sadece bedeninin etiketleşmesi haline gelmişti? Yaşananlarıyla  yaşanamayanları ile insanın yüzü onun hüviyeti haline gelmez miydi? O halde bunca süs aynileşmekten başka bir şey değildi. Oysa insanlar kendini salondaki konsol üzerinde duran tozlanmış süs eşyaları gibi hissetmiyor aksine en güzel pozlarını verip tozlarının alınmasını bekliyorlardı.

Ya niçin kadın tüm bunları düşünürken böylesine kuvvetli şekilde çirkin hissediyordu kendini? Çünkü artık o koltuğa oturduğunda içinde sadece kendi sesleri yankılanıyordu. Öyle ki bu durum bazen kağıda taşmakla da geçmiyor, geceleri gündüz etmekle bitmiyordu. Artık onunla konuşan’ kimse kalmamıştı. Hayatında bir ses susmuştu ve kadın yapayalnız kalmıştı. Daha dün, annesine; çok yalnızım, benimle kimse konuşmuyor’ diye ağlamıştı ve bu durumu duyan dostları ona ziyadesiyle alınmıştı. Evet, belki bu durum bir çeşit nankörlüktü fakat bu yalnızlık çok ayrıydı. İnsanın içinin çökmesi, harabeleri el yordamıyla ayağa kaldırmaya çalışmasıydı. Ki eline alıp bu bendir dediği ne varsa dilleniyor, kendine savaş açmasına sebep oluyordu. Durumların bu hale geleceğini hiç bilemezdi. Her şeyin bambaşka olmasını isterdi. Ama olanlar olmuştu. Kendi yoluna bakmaya çalışıyordu. Vaziyeti tam da kendisiydi, ruhu bedenini uzun zaman sonra yeniden dost bellemişti fakat bulantı halinde damarlarında akan hisleri, denizine kavuştuğu yerde eskisi gibi temizlenemiyordu. Artık dünya o eski yitik cennet değildi! Bundandır onu sadece kimsenin ilgisini çekmeyen mevzularda konuşmak heyecanlandırır olmuştu. Bir gün böyle bir heyecanlanmada karşısındaki  ona mezar taşına bakar gibi bakmıştı. Sanki kadına, erken yaşlanmışçasına hürmet etmişti ki bu saygı onu daha çok yalnız hissettirdi. Mevzunun heyecanıyla oluşan dudaklarındaki gülümseme, kapı eşiğinde içeri buyur edilmeyen bir garip gibi kalakalmıştı. O çaresizlikle sonunda utanarak cinsini düşündü. Niçin diğerleri gibi mağazalardan hayat satın alamadığını düşündü. Süslenip püslenip işveli gülüşlerle birkaç iltifat almak neyine yetmiyordu? Yahut bir becerememişti herkesin hoşuna gidecek şeylerden bahsetmeyi.. Bunca yalnızlıktan,  kalabalıktan,süzülüp odasına geçti. Kendine ait olan o odaya!

Cam kenarına, hiç de güzel olarak tanınmayan şekilde oturdu. Tutuşmadan önceki tütün ve kahve kokusunun büyüsüne kapılıp kendine konuştu. Penceresi dünyanın makyajlı haline açılıyordu fakat kadın bu yaşına kadar görünenin ardındaki acı acı çalan türküyü duymuştu. Evet, ona eşlik eden niceleri vardı. Bu fikirle döndü, sevgiliye dokunurcasına arkasındaki kitapları okşadı. Ne de olsa susan o sesin bir nebze olsun yerini dolduran onlardı. Ardından kadın; son kez bakmaları, vedalaşmaları, son kez içe çekilen tütünün damakta kalan tadını düşündü. Sonların içinde başlattıklarını  öptü. Artık bedeni, ruhuna çok ağır gelmeye başlamıştı. Yatağa gövdesini bıraktı, saçları yastığa serpildi.  Gözlerini kapattığında  ruhu çoktan mahzeninden firar etmişti..

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın