in

Şu Saatten Sonra

Sonbahar kışa geçerken şu şarkıyı mırıldanıyor mudur acaba?

“Unutursun için yana yana”

Her ilişkinin sevginin gücüne bağlı olarak geçirdiği bu bölüm vardır hayatında bazen 1 ay, bazen 1 gün, bazen yıllar, belki de en zoru budur insana,yiğidin harman olduğu bu bölüm, geçilmesi zor atlatılması için zaman gerektiren bu bölüm.

Ahmet Kaya şarkılarının büyük yer edindiği bu bölüm; Sezen Aksu eski Yıldız Tilbe şarkıları ve ulaşılmaz artık bitti dediğin anda dinlenilen Neşet Ertaş zamanları..

Kalbini kan pompalayan bir organ unuttuğun, gördüğün her şeyi o kişiye bağlama, günaydının bir anlam ifade etmediği sabahlar gecenin o can vuran saatleri 00,01,02’ler..

Ruhun yanması olayını ilk hissettiğimiz anlar, tedavisi ise sadece zaman olan bu acı,

Ne kadar tuhaf değil mi? bir gün önce bütün hayatının merkezi olan insanın dünyadaki konuşmayacağın milyar kişi arasında kaybolmasını beklemek, izlemek…

Edilen onca kalp kırıcı cümleler hiç sarılmamış gibi edilen küfürler hiç düşünmeden gitmeler,ayrılığın hediyeleri.

Seven insan kavga eder onu bilirim vazgeçen umudu bitmiş insan susar,kavga ediyorsanız hala bir ışık vardır susulmuşsa geçmiş olsun…

Gerçek sevda meselesine cümlelerimi dokundurmak istiyorum biraz,

Gerçek olan hiç bir şeyi silemeyen bu hayat onu da silemez bazen bir koku da,bazen yürüdüğün kaldırımın taşında, bazen bir çay kaşığın da onu bulursun.. yıllar geçer bazı şeyleri asla unutmazsın unutamazsın…

Zaten kavuşursan evlilik, kavuşamazsan aşk olur ve hiç kimse kavuştum diye yazı yazmaz, Leyla ile Mecnun evlenseydi duyar mıydık mesela ?

Acıdan çıkar içinden insanın bir şeyler özlediğinden yazar okur gezer bakar hisseder..

Allah’ın en büyük imtihanı aşk ile imiş nedenini içi yanan herkes bilir…

“Sarı saçlarına deli gönlümü bağlamışım çözülmüyor Mihriban” diyen Musa babamız bizi ne güzel anlatmış değil mi?

Bazen ayrılık ölümden zor geliyor ve asla olmayacak şeyleri kabullenmek insanın ciğerine gökyüzünü dolduruyor.. Evet o asla olmayacak şeyler boğazda düğüm, akılda hayal, ruhta yara olarak bir ömür kalıyor..

Hayatına gelen giden oluyor çay içip giden, bazen gitmeyen oluyor bazen çocuğun bile oluyor,

Sokakta yürürken dükkandan gelen Mihriban şarkısıyla gözlerin doluyor, bu nedir bilmiyorum bazen halıya başını eğme,bazen sarhoş olup kendinden geçme,bazen ona benzeyen birini görüp acaba onu mu diye heyecanlanma, kokusunu duyma olayına hiç girmiyorum…

Yaşanan ne ise geçiyor gönül bağı kurduğunuz her şey hatırlanıyor zamansız hayat hatırlatışları insana ne çok olgunlaştırıyor..

Böyle büyüyoruz yarı sevdalı ruhlar,ait olmadığımız insanlara tapu veriyoruz, üstümüz de tepiniyorlar bazen umursamıyoruz zamanın da affedebileceğimiz yoksayabileceğimiz yapmayacağımız bir anı uğruna bunları yaşıyoruz..

Zaman geçiyor ve bence zamanın en büyük özelliği pişman etme, acı geçirdiği falan da yok yani daha büyük acılar daha büyük kaybedişler yaşayıp buna alışıyoruz gençlik buydu işte kıymetini bilemediklerimizin zamanı,

Kim varsa içinizde onu sevmeye devam edeceksiniz size hayatı dar eden zamana inat! İnsanoğlu bu hiç bir zaman yetinmez olanın değerini bilmez ta ki daha belası gelinceye kadar..

Ne olursa olsun sevginizin değerini bilin kaybetmiş olsanız bile, bunu hisseden ruhlar çok az çünkü dünya da seven kaç kişi kaldık ki?

Ve şu saatten sonra,

Hayatınıza almaya değer gördüğünüz kişinin değerini daha çok bilin çünkü artık onunlasınız…. kabul edin bunu büyüyorsunuz..

ENG

 

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Elif Nimet Gülseren

çoklu üniversite öğrencisi yeni dünyada yerini almaya çalışan insan

Bir cevap yazın

yorumlar