in

Heder Olur Gönül, Adam Virane – 2018

                                                                                                                                                                                  2018 Yılından*

Öğle vaktini geçmiş zaman. Güneş batmaya yüz tutarken iki kişi durdu bir köşede. Adım sesleri, nefes sesleri sessizliğe boğularak kesildi. Bir tek iki bakış kaldı ortada, dünya durdu, kuşlar durdu. Adam izledi kadını, dizlerine kadar. Bir zamanlar adamın dizlerinden öptüğü kadın hareketsizliğe teslim oldu. Adam baktı kadının gözlerinin içine ve dedi ki:

 “Neden? Dünya bu kadar yanlışken, hakikatin diline dolanmışken insanlık; nasıl olurda yıktın beni İrena? Güçsüzüm derken ‘sözde’ benim gibi güçlü bir varlığı nasıl yıkabildin? Ben göz göre göre nasıl yenildim sana? Aniden nasıl güvendim bir yabancıya? Nasıl olurda kanlarımı hızlıca akıttın damarlarımdan, sessizliğimin çukurunda son nefesimi beklerken yıllarca, şimdi ne yaptın da yaşam çığlıklarım sessizliğime ihtilal yapar oldu? Neden harflerim, kelimelerim, cümlelerim sana çıkıyor İrena? Günlerdir yazılacak, düşünülecek onca konu varken, geceleri mürekkep neden parmaklarımın ucuna kadar feryat ederek ağlıyor, nedensizce! Şimdi ben neden bitmekte olan bir mürekkebin peşinden gidiyorum?”

Adam sustu, ağladı kuşlar… Kadına derin derin baktı. Kadın sessizliğe yenilişini devam ettirdi, gözlerinin içinde adam erirken. Nehirler aktı yüreklerden okyanuslara, sızılar içerisinde kıvranan adam bedenini titreten kelimeleri döktü ağzından, kulağı bile duymadı:

 “Neden beni limanına almıyorsun İrena? Rüzgârları neden durdurmuyorsun? Sessiz sessiz bakma bana. Bir şeyler söyle, istersen dağıt, bağır, nefesimi kes ama yaralı bırakma! Ben yıkıntılı, döküntülü bir geminin kaptanıyım. Çaresizlik denizi boğar mürettebatımı, meleğim gönderme bizi. Bu çöplük denizinde bir geminin daha alabora olmasına izin verme. Ellerimden tut, sende korkutma beni. İstersen yaprakların için dallar olur, açtırırım çiçeklerini; gövdene kabul edersen beni. Hayatımı hareketlendiren, yüreğimi yerinden oynatan rüzgâr bulutumsun sen benim. Hadi gel gökyüzüm, al götür beni yüreğine hapsedeceğin uzaklara.”

Bir dal kırıldı, adam sustu. Kadın arkasına döndü ve yürüdü. Adam bakakaldı çaresizlik denizine. Kadın kayboldu gözlerden, kuşların yüreğinden! Adam arkasına dönüp ağır adımlarla yürümeye başladı. Kulağına gelen her yalnız adım sesi paramparça etti adamın kalbini. Ve adam durdu, dudakları titreyerek:

“Karanlıklar içinde hapsolduğum bedenimin

Ölümden başka nerde ilacı

Sarhoş, virane gönlümün yoktur ilacı

Son nefesten başka. 

 

Yok olmamaya çare mi var

Bu bahtsız lanet varlığın hapsinde

Neye medet umar bu can

Yoktur çare son nefesten başka…”

Galata’dan birkaç yaş süzüldü derinliklere. Ağladı adam, ağladı. Sonra döndü dünya, bir kez daha döndü…

“Bir zaman, bir köşede insanlık kavuşur mu kendine?”

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Evren Sarı

"Kafamın içinde dönen, bir türlü kimselere anlatamadığım dünyayı anlatmak için yazıyorum."

Kilometrelerce uzaktaki insanların yüreğine, ruhuna dokunabilmek bir nefestir, ifadesini kullanan, yazılarında varoluşçuluğu benimsemiş yazara edebiyatçılar tarafından "Düşünen Adam, Bohem, Ölüm Yazarı" gibi lakaplar takılmıştır. "Düşünen Adam, Bir Şair Adamın 118 Günlük Öyküsü ve Çaresiz Adamdan Uzak Diyarlara Mektuplar" kitaplarını yazmıştır. Ona sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın