in

Kaçık

“İnsan dört duvar arasında çokça düşünüyor hayatını, gerçekleri, doğruyu, doğrulukları… Hatta düşündüğü onca şeyi tekrar tekrar düşünüyor. Fark ettim ki düşünmekten yaşayamadığım bir hayat biriktirmişim bir kenarda. Öylece duruyor. Kimselere karışmadan, sesini dahi çıkarmadan bekliyor. Bense yıllar sonra onu fark ediyorum. Öylece nankörlük işte, kim bilir? Ben fark edinceye kadar hatta ben yokken bile günler gelip geçti. Ve yeniden güneş bir doğacak bir batacak, yağmurlar bir duracak bir yağacak; günler geçecek. Zaman, yeri gelecek bize kim olduğumuzu unutturacak. Belki de son nefese kadar hep kendimizi tanıdığımızı veyahut tanımadığımızı düşündürecek. Ya sonra… Bizi hatırlatacak hiçbir şey kalmayacak, ne yazılan kitaplar yazarlarını hatırlatacak ne de geride bırakılmış herhangi bir nesne. Öylece yok olacağız işte. Belki de hiçbir zaman var olmadık ki. Nereden bileceksin? Ama sen yine de köşedeki yüreğe sor, gerçekten var mıydım de. Kimselerin haberi olmadan gelip geçtiğin yüreğe sor. Belki de varsındır. Belki de çocukken düşündüğün gibidir her şey. Sadece sen varsındır ve her şey aslında yoktur. Nereden bilebilirsin ki? Hem bunlar kimin umrunda? Koca evrende yapayalnız bir varlıksın işte. Öyle çok da kızma her şeye, üzülme, sevinme tüm yanılsamalar sende. Hem de hepsi. Sevgi sende, nefret sende; dünya sende… Sen yoksan yok bu dünya. Öyle karmakarışık bir şey işte. Her şey benliğinde saklı. Kimliğinin ucuz olup olmadığına sen karar ver. Gerçekten önemli miydi? Önemli olması için ne yaptın? Bir şey yapmasan da gerçekten bir önem arz ediyor muydu? Biliyor musun temelinde her şey anlamsız yani yok, belki de ben bile yokum. Belki de sadece algıladığın kadarım. Soruyorum işte: Nereden bileceksin ki? Şu geçen insanlar bir gün yine geçecek veya geçmeyecek, ne önemi var ki?”

Kadın, karantinadayken neler yaptığını sorduğuna pişman olmuştu. Onca hikâyeler biriktirmişti kafasında gelirken: İstediği gibi bir adam mıydı, tanışacağı bu kişi yoksa bir arkadaş mı bulmuştu kendine? Kafası karışmıştı. Eski erkek arkadaşını düşündü. Sonra en yakın arkadaşını… Tüm hikâyesi birbirine dolanmıştı. Sessiz kalmaya yetinmedi. Gözlerini rüzgârlarla hafifçe dans ettirerek: “Yahu deli misin? Hiçbir şeyin mi önemi yok?” dedi. Gözleri kadının gözlerine ilk kez emin bakarak: “Aslında bir şeyin var. Hislerim.” Kadının anlam arayışı devam etti: “E o zaman?” Adam duraksadı. Kadına gözlerini bağladı: “Yalnız fark edersen bu da benim seçimim. Sadece hislerimin önemli olması. Bunu seçmeye de bilirdim. Bu arada şu gerçeği de aşamadığım çok zaman var. Hislerim bile yanılsama biliyor musun? Etrafa, düşlerime farklı bakarak iyi veya kötü hissedebilirim. İyi hissetmeyi seçersem iyi, kötüyü seçersem kötü. Bir trafik kazası olur mesela. Gülerim, yalnızca iyi hissetmeyi düşünürüm. İnsanlar gözlerimin önünde can çekişirken bir bakmışsın iyi hissediyorum. Bu neye işaret biliyor musun? Yanılsama, yönlendirme. Temeline bakınca boş, anlamsız. Yitip giden…” Kadın aniden erkeğin sözünü kesti. “O zaman sen yaşamamayı seçmişsin?” Bir anda gülümseyen adam: “Evet. Lakin neden biliyor musun? O kadar çok doğruyu fark ettiğimde anlamsızlıklar içerisinde bir başıma kalmışken… Doğrusunu söylemek gerekirse: Onca şeye gülüp geçemedim de ondan!” Kadının tüm düşleri bir yalana ortak olmuştu. Bu düşleri mahveden adama kaşlarını çatarak baktı, kendinden hiçbir zaman bu kadar emin olamamıştı hatta birini aldattığında bile: “Sana deli misin diye sormuştum. Sen deli değil kaçıksın!” Aynı eminlikle kaçar adımlarla düşlerini kıran bu lanetten uzaklaştı. Adam öylece kaldı. Kadın aniden durdu ve geri geldi. Tüm öfkesini toplayarak: Ayrıca -söylemeyi unuttum- çok çirkinsin! Arkasına dönüp topuklarına basarak kaçar adımlarla uzaklaştı. Adam güldü. Bir kez daha güldü. Sonra daha çok güldü. Kahkahalara boğulacakken yanından geçen birkaç teyze durdu heyecanlı bir sesle, sanki bir şeyi onaylatırcasına: “Ne oldu oğlum, hayırdır, aşık mı oldun?” Adam kahkahalara devam ederek: “Aşık değil kaçık oldum!” Ve ardından sessizce düşündü: “Dün insandım, bugün ise bir kaçığım.”

Ve günler geçti. Sobaları sönmeyen küçük mahallelerde haftalarca o konu konuşuldu evden eve. “Kaçık.”

Daha sonra kimilerine göre önemsiz bir trafik kazasında adam, rüzgâr olup ‘unutuldu‘.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Evren Sarı

"Kafamın içinde dönen, bir türlü kimselere anlatamadığım dünyayı anlatmak için yazıyorum."

Kilometrelerce uzaktaki insanların yüreğine, ruhuna dokunabilmek bir nefestir, ifadesini kullanan, yazılarında varoluşçuluğu benimsemiş yazara edebiyatçılar tarafından "Düşünen Adam, Bohem, Ölüm Yazarı" gibi lakaplar takılmıştır. "Düşünen Adam, Bir Şair Adamın 118 Günlük Öyküsü ve Çaresiz Adamdan Uzak Diyarlara Mektuplar" kitaplarını yazmıştır. Ona sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın