in

-kan

Kapıyı açtığımda yüzüme çarpan koku burnumun direğini sızlattı. Ya da buna sebep olan yaşadıklarımdı. Bilmiyorum. İçerisi kırık doluydu. Her yer kan olmuştu. Kan, kan, kan… İşte şimdi kokunun sebebini anlamıştım. Kırıklar arasında yürürken bir yandan da ayağım kaymasın diye uğraşıyordum. Her adımımda yer biraz daha sallanıyordu. Ritmik bir şekilde güm, güm ve güm. ve birden onu gördüm. Bunca kırığın, sarsıntının ve en önemlisi kanın sebebi şuan tam da kalbimin merkezinde duruyor olmamızdı.

İnsan vücudunda ortalama beş litreye yakın kan varmış. Kaç litresini kaybedersek ölüyoruz bilmiyorum ama ben gram kan dökülmeden öldüm. Ölümüm onun elinden en temiz şekilde oldu. Ölünce gittiğimiz yeri ne diye adlandırıyorsunuz bilmiyorum. Ama oradan tüm yaşananları üçüncü bir göz gibi izledim. İlk tanışmamızı, öylesine çevreyi tarayan gözlerimin onda sabit kalışını. Kırk yıl hatırı olan o kahvenin acı tadını geldiğim bu ‘öbür dünyadan’ bile alıyordum. İlk konuşmalarımızda sohbeti bölmek istemediğimden gözlerimden akan uykusuzluk yaşlarının ıslaklığı hala yanağımda. Artık sebebi uykusuzluk değil onsuzluk olan gözyaşlarımı silerken gözüm parmağımdaki dövmelere takılıyor. ‘İyi ki yaptırmışım’ diyorum çünkü her şeyi baştan izlediğim o dev ekranda sıra dövmelerimi incelerken elimi tutuşuna geliyor. İnce güzel parmaklarına bakarken bir kez daha düşünüyorum. Son kez ne zaman tutmuştum elini ya da bunun son olduğunu bilseydim nasıl bırakırdım?

Birazcık da ona baktım. uzaktan ne kadar da farklıymış. Ölü güçlerimi kullanarak kalbine girdim. Onunkinin de benimkinden farklı bir yanı yoktu. Kan revan içindeydi. En çok dikkatimi çeken ise öfkeyle tamir edilmeye çalışılmış kırıklar oldu. İçinde ben var mıyım görmeye kalmadan bir kan seli çıkardı beni oradan. Gülümsedim. Çünkü yakalandığım şey bir deli kandı.

Deli kan bir nevi deli bala benzer. Her şey gibi onun da fazlası zarardır. İnsanın kendisiyle başlayan bu zarar silsilesi en çok çevresini sarsar. Dargınlıklar en çok rastlanan yan etkidir ve bunu kırgınlıklar ve kızgınlıklar takip eder. Sonunda ya sen de deli kana dönüşürsün ya da kan gövdeyi götürmüştür çoktan. Peki şimdi ben de bir deli kan mı olacaktım yoksa giden gitmişti ve her şey çoktan bitmiş miydi?
Bu sorularla boğuşurken düşündüm, acaba deli kanın tedavisi neydi? Sevgi, ilgi, destek? Tecrübelerimden ders almasam da hafızam iyidir. Deli kan bunu istemez. Kendi haline bırakılmak ister ama bir şeyi istiyorsak onu bırakmamak gerekmez mi? O meşhur filmde de dediği gibi biz de galiba farklı şeyleri istiyorduk.

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın