in

İstiklal Türkçededir

Dil, bir milletin en değerli malı, en muhafaza edilmesi gereken yegane mirası, yaşatılması en elzem kimliği ve asıl benliğidir. Dilin önemi hakkında çok söz duymuş, pek çok mühim eserde de bunu hakkıyla görmüşüzdür. Aslında dilimiz her yerde, hayatımızın merkezindedir ama? Ama biz, bu kadar güzel, saf, anamızın ak sütü gibi bize ait olan dilimizi hakkını vererek kullanıyor muyuz? O kadar sindirmiş miyiz acaba içimize, Yahya Kemal ‘in mısraları kadar : “bu dil ağzımda anamın ak sütüdür. “ diye? Asırlardan beri hep bizimle olan, bizimle yaşayan güzel Türkçemizi artık özümsemek, saflığını en azından bir parça korumak zamanı gelmedi mi? Türkçe deyince akla ilk gelen İstanbul Türkçesidir elbette, bu edebiyatımızda da böyledir. Ancak Karamanoğlu Mehmet Bey’in asırlar önce buyurduğu : “ bundan böyle dergahta, divanda, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaya! “fermanında asıl Türkçenin bizde olduğu kanısına varırız. Çünkü Türk Dilinin Başkenti burasıdır.

Dilin genel tanımı insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, temeli tarihin bilinmeyen döneminde atılmış, seslerden örülü bir toplumsal kurumdur. Ancak, sadece bununla kalmaz, zira dil bir milletin düşüncesini en saf biçimde tasvir eden bir aynadır. Konuştuklarımızla, yazdıklarımızla, düşündüklerimizle dilimizi yansıtırız. Atasözlerimiz, deyimlerimiz gibi anonim deyişler, güzel dilimizin bizi biz yapan en önemli unsurudur. Kelimelerin anlam gücü, onları ifade ediş biçimi, dilimizin asırlardır içinde barındırdığı maddi ve manevi değerlerimizi, düşünce ve duygularımızı, hakiki benliğimizi yansıtır aslında… En eski çağlarda kopuzlarla söylenen koşmalar, şiirler, atasözleri halkın içinde kaynaşarak Türkçenin zenginleşmesine katkı sağlamış ; İslamiyetin kabulü ile aşıklar dilimize güzellik katmış, Türkçenin kıymetli varlığı bu zeminlerde şekillenmiştir. Yunus Emre emsali görülmemiş Türkçe şiirleriyle başlatır bu silsileyi, Ahmet Yeseviler, Hoca Dehhaniler, Karacaoğlanlar devam ettirir, Anadolu ozanları öz be öz ölçümüz olan hece ile yazar, divan edebiyatıyla harmanlanır Türkçemiz. Kaşgarlı Mahmut ‘un eşsiz sözlüğüyle besleniriz. Bizimdir Türkçemiz. Ses bayrağımız oluverir birden Türk’ ün öz dili. Destanlarla süsleriz dilimizi, meramımıza yeter de artar kelimelerimiz. Örf ve adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi Türkçe potasında eritiriz. Çağları aşan bir azimle, muhafaza ile güzel dilimizi yaşar ve yaşatırız. Türkçemizden asla kopmayız.

İstiklaline düşkün bir ulusun kalbi temiz, gözü yüksek ideallerde olan, dilini her türlü istiladan uzak tutan gençlerine, yani bizlere işte burada çok büyük bir görev düşüyor. Asil milletimizin aydınlık yarınları olan bizler, dilimizin korunması için azimle, sabırla çalışmalı; Türkçemizin sevilip yaşaması için mücadele etmeliyiz. Çünkü bizim bizden başka kimsemiz yok ve buna dilimiz de dahil… Dilini kaybeden bir ulus, ne olursa olsun artık bir daha ayağa kalkamaz. Oysa Türkçeniz sayısız nimetlerinden faydalanmak, sonsuz sayıda sözcükler üretmek varken niçin bu güzelim dilimizi yabancı boyunduruğuna bırakalım? Türkçemizi sevmek için illa bir neden mi arayalım? Bilmiyor muyuz ki en güzel, en kıymetli dil bizimdir, bizden türer her şey…. Kültürümüzden beslenen, varlığımızın ana unsuru olan dilimizi niye kendisiyle kullanmayalım? Kökü öz be öz Türkçe olan, atalarımızın birikimi ve tecrübesiyle çeşitli dallara ayrılan bu Türk Dili ağacı için neden fedakarlık etmeyelim? Türkçemiz için büyük hayaller kurmaktan niçin utanalım? Oysa neden olmasın, biz istersek her şeyi yaparız, inanç ve azimle tabii… Çağıl çağıl akan bu gümrah pınarı durduk yerde israf mı edelim? Güzelim Türkçemizi ulusallıktan da öte taşıyarak neden evrensel bir dil haline getirmeyi umut etmeyelim? Biz çabalasak, azıcık gayret sarf etsek bunu yapacak gücümüz vardır evelallah. Bizler ki 3 kıtaya hükmetmiş bir ecdadın torunlarıyız. Tembelliğe, uyuşukluğa zeval vermeden, yerimizden kalkarak artık dilimiz için de çalışmaz mıyız? Oysa bu hamur mayamızda var, sadece usta ellerde yoğurulması lazım. O yoğuracak el ki, Türkçedir. Bizi biz yapacak dilimiz, benliğimiz, kimliğimizdir. Tozpembe düşlerden uyandırıp bizi yüce ideallere taşıyacak en temel varlığımızdır.

Türkçemizi ilelebet yaşatmak için ilkin yapacağımız şey, dilimizi sevmek olmalıdır. Ardından Türkçe düşünüp Türkçe yazmalı, ama en önemlisi de Türkçe yaşamaktır. Zira bir şeyi önce sevip sonra yaşamak, ona olan bağlılığımızı arttırır ve yüceltir. İşte bizler de böyle yapacak, Türkçe yaşayacak ve ulusal benliğimizi Türkçe için sarf edeceğiz.

Dilimiz daima Türkçe, hayatımız Türkçe, sevgimiz yine Türkçedir.

Türkçe sev, Türkçe düşün, Türkçe yaz ve Türkçe yaşa.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Sarı Yazar

Written by Raziye Sayaslan

Bir cevap yazın