in

Kuytuda Kalan Düşler

Kırlangıçlar havalandı kuytu kıyılardan. Kanat sesleri ıssızlık yaydı dört bir yana. Kalbimin sıkıştığını hissettim birdenbire. Gökyüzünün koyulaşan mavisi içimi kaplayıvermişti sanki. Yalnızlığının verdiği huzur yerini bir başına kalakalmışlığa bırakmıştı. Galiz küfürler savurmaya başlamıştım yüksek sesle, birileri duyar umuduyla. Son sigaramı yaktım umursamaz bir tavırla. Sigarama benden daha çok sarılan rüzgar, tenimi okşamak yerine, içimi ürpertmeyi seçmişti. Küfürler içimin hiddetiyle birlikle rüzgara katılıyor ve boşlukta yayılıyordu. “yeter” dedi bir ses “yeter artık”. Dünyanın sonu değildi ya. İlk defa mı aldatılmış ve terkedilmiş hissediyordun? İlk defa mı hayallerin yer ile yeksan oluyordu? Her gidenin ardından darmadağın olmakla geçemizdi ya ömür. Düşündüm birden “ömür”. Tekrarlayıp durdum kendi kendime. “Ömür”. Boş bir sayfa ömür, noktanın yerinin belli olmadığı boş bir sayfa , mühim olan üç nokta bırakmamak o sayfaya,yarım kalmışlıklar, üç noktalar. Bir yaz günü hararetiyle soğuk bir yudum almak gibi gelmişti kendime söylediklerim. Yarım kalmamalıydı, hiçbir şey. Mümkün müydü? Bir Birsen şarkısı gibi belki de “her şey yarım kaldı yine ne tuhaf aşk yarım,nefret yarım,hayat yarım” Miadı dolarmıydı dostluğun? Yarım kalmıştı işte apaçık, dostluk yarım.
Güçsüz hissetmek, kendimden iğrenmeye sevkediyordu. Sanki tüm değerlerimi, tüm kutsallarımı satmış, onursuzca yaşamak uğruna vazgeçmiştim. Noktayı bir kaç satır atlatabilmek için bombok şeylerle dolmurmuş gibi sayfayı. Kafama sıkışmıştı koca dünya, kafamı patlatıcakmış gibi atıyordu kalbim, kafam patlayacak ve tüm dünya çevreye yayılacakmış gibi. Safsatalar içerisinde kalmış, doğruyu aramaktan yorulmuş bir savaşçı hayal ettim. Onun da hayalleri vardı, toz bulutu haline gelmiş safsataları dağıtacak ve ardında bekleyen, güneş gibi parlayan doğruya ulaşacaktı. “Çok hayalperestmişsin arkadaş” dedim. “Ben hayallerime sarılırım ve onlar yaşanır kılar dünyamı” diye cevapladı savaşçı. “Senin” dedi, “senin dünyan vazgeçmişliklerle dolu,yarım kalmışlıklarla, savaşmalı insanoğlu savaşmalı, hayalleri uğruna savaşmalı.Eğer hayallerinden vazgeçersen kendinden vazgeçmiş olursun, hayallerin idi seni sen yapan ve güçlü kılan.” Anlamaya başlamıştım sanırım onu, ama uğruna savaşacak kadar büyük hayallerim yoktu benim. Ya da savaşçının safsata bulutunu dağıttığı gibi dağılıp gitmişlerdi zaman akarken. Hafızam da mı ihanet ediyordu? Hatırlamıyorum, ama vardılar eminim. Gerçekleştiklerinde ben hatırlamasam bile saklandıkları kuytudan gülümsüyorlar mıydı acaba bana?
Kendimi ulu ve yaşlı ağaçlarla dolu bir ormanda buldum. Hepsinin bir hikayesi bir geçmişi vardı elbet.Kimi en heybetli günlerini yaşar gibi şanlı şanlı duruyordu, kimi ise hastalığın pençesinde, ömrünün son demlerinde ki bir ihtiyar andırcasına kurumaya yüz tutmuştu. Hepsinin bir hikayesi bir geçmişi vardı elbet. Gövdesine yasladım sırtımı ormanın pîri olduğu belli olan gürgen ağacının. Sonbaharın sirayet ettiği yaprakları döşek olmuştu bana. “Haberin var mı ey Gürgen? Haberin var mı?” diye sordum. Belki bir umut dile gelir, ne aradığımı ve nerede olduğunu anlatır tüm görmüş geçirmişliğiyle diye. Tek duyduğum ulu ormanın dört bir yanına tünemiş baykuşların mağrur sesleriydi. Bilgece sohbet ediyorlardı aralarında ve bu gelen yabancıdan hoşlanmadıkları her hallerinden belli oluyordu. Yalnız kalmış hissi kapladı tekrar içimi, bu yaşantı yabancıydı bana ve yabancılar pek hoş karşılanmıyordu ulu ormanda. Hafızamın ihaneti sonucunda, akıp giden hayallerim ormanın dört bir tarafına dağılmış olmalıydı.Vaktim yoktu onları toplamaya, vakit. Tek birini bulsam yeter miydi? Kendime güvenemedim bu konuda. Her zaman daha fazlasını istemekten vazgeçmemiştim çünkü. Gitmeliydim bir an önce, benliğimi kaybetmek korkusuna kapıldım dağılmış hayallerimi toplarken. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtığımda çalışma masama yaslanmış halde odamın içerisinde buldum kendimi. Düş ile gerçek birbirine geçmiş, kafam allak bullak olmuştu. Hayallerin getirdiği ve hayatın götürdüğü anlar yaşanabilir kılacaktı gerçekliği, o zaman ihtiyaç duymayacaktım düşlere.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gökhan ERDOĞAN

büyüyünce kafka olucam.

Bir cevap yazın