in

Oğuz Atay’a mektup

Bu bir çaresizliğin öyküsü lakin siz yine de ‘bu bir boşvermişliğin öyküsü’ diye hatırlayın.

[11:21, 20.1.2018] İnsanlardan bir kaçı bazen “Mutlu musun, hayatı yaşayabiliyor musun?” diyorlar. “Yaşıyorum, çok mutluyum.” diyorum. Sadece duymak istediklerini söylüyorum. Duymak istedikleriyle aslolan gerçeği örtüyorum.
[11:50, 20.1.2018] Bohem yazarı diyorlar hocam bana. Tek farkım var: “Ölümden değil, yaşamaktan korkuyorum.”

[01:04, 21.1.2018] Ben aynaları sevmem hocam. Girdiğim lavabolarda ayna olmamasını isterim. Çünkü iki gözü görürüm hocam, dayanamam. Kaybolan bir adamı görürüm. Çaresiz bir adam bu. Öylece yitkin, bitik. Sonunun bir an öncesini gelmesini isteyen bir adamı görürüm. Hoşuma gitmez hocam. Daha insanın yapacak çok şeyi vardır. Neden erken gitsin ki? Ya gönderiliyorsa hocam. Bir kaç kişi değil yüzlerce kişi göndermek için elinden geleni ardına koymuyorsa, o zaman ne olur ?
[01:06, 21.1.2018] Ya dönmemek üzere gidersem ne olur hocam? Kim ne kaybeder ki? Benim kazanamayacaklarım belli hocam. Tecrübe sahibi olmayacağım pek. Olsun, kimseden kazık yemeyeyim de ‘olsun’ be hocam

[01:47, 23.1.2018]  Sanırım aklımı yitiriyorum; kendimi küçücük bile olsa beğeniyorum. Beklenen son bir an önce gelmeli bence. İnsan sabredemiyor hocam. O gün gelince ne yapacağım acaba? Neler düşüneceğim? Aslında garip bir bakıma. Diğer yarın olmayacak, alışagelmiş olaylarla karşılaşmayacağım. Hatta dünya terimi ile ilgili hiçbir şeyle karşılaşmayacağım.

Allah kahretsin anlatamıyorum hocam. Her şeyi yazan, yazmaya çalışan ben, kendimi anlatamıyorum. Anlatabilsem, her şey çözülür müydü albayım? Kendim çözemedikten sonra başkası nasıl çözsün? Ha bu arada hocam, size albayım diyebilir miyim? Kulağa hoş geliyor. Kulağa hoş gelen şeyleri severim ben hocam. Yatağa çekiliyorum. O zaman her şeyi çözüyorum. Yalnızlık yoksunluk bedenimi sarıyor. Keşke Maria her gece sarılsa bana. Hani bilirsiniz, geceleri yanıma gelip kimselere göstertmeden sarılır bana. Çok tuhaf ve çok rahat bir şekilde uyurum bende. Lakin bir kaç gündür gelmiyor yanıma. Benden uzaklaştı mı albayım? Yani, terk mi etti beni? Bence etmiştir. Allah aşkına albayım, beni kim çeker ki? Bugünlerde garip oluyorum. Diyorum ya hissediyorum; yakınlaştı. Yürürken gözlerim kısılıyor. Anneme anlatsam çok sigara içtiğimden oluyor diye tartışır benimle. Ha bu arada benim annem yok albayım. Özlemedim onu hiç. Aslında özlemiştim. Ama özel şeyler var işte. Huyumu biliyorsunuz. Artık onu da sahiplenemiyorum. Nerde kalmıştık? Ha, bugünlerde garip! Gayipten uğultular duyuyorum. Aklımı kaçırıyorum diyorum; kendi kendime. Her taraftan sesler geliyor. Anlayamıyorum ama uğultu işte. Korkuyorum albayım. Korkuyu keşfettim. Urla’da öğrendim korkmayı. Yalnız ve yoksun kaldıkça. Çok yalnızım hocam. Korkuyorum. Başıma gelecek şeylerden korkuyorum, bir taraftan da çok üşüyorum. Eminim o son gün daha çok üşüyeceğim fakat ne yapalım işte kader, değil mi?

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Evren Sarı

"Kafamın içinde dönen, bir türlü kimselere anlatamadığım dünyayı anlatmak için yazıyorum."

Kilometrelerce uzaktaki insanların yüreğine, ruhuna dokunabilmek bir nefestir, ifadesini kullanan, yazılarında varoluşçuluğu benimsemiş yazara edebiyatçılar tarafından "Düşünen Adam, Bohem, Ölüm Yazarı" gibi lakaplar takılmıştır. "Düşünen Adam, Bir Şair Adamın 118 Günlük Öyküsü ve Çaresiz Adamdan Uzak Diyarlara Mektuplar" kitaplarını yazmıştır. Ona sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın