Neden mi böyle başladım? Çünkü yönetmenliğini Jonathan Dayton ve Valerie Faris’in paylaştığı, senaristliğini ise Zoe Kazan’ın yaptığı, 2012 yapımı Ruby Sparks (Hayalimdeki Aşk) tam olarak bu soruların yanıtını içeriyor. Film bizlere hayal edebildiğimiz her şeyin gerçek olabileceğini gösteriyor. Çok başarılı olan bir yazarın hayalinde yarattığı bir karakter üzerinden ‘İdeal sevgili nasıl olmalı?’ sorusunun cevabını trajikomik bir şekilde alıyoruz film sayesinde.
Filmin konusundan kısaca bahsedecek olursak: Daha 30lu yaşlarında olan başarılı roman yazarı Calvin aradığı aşkı bulamayan biridir ve yazmayı düşündüğü yeni romanı için rüyalarında gördüğü kadını, Ruby’yi, kitabına yansıtır. Ve bir hafta sonra Ruby’yi kanlı canlı bir şekilde evinde bulur. Hayalinde yarattığı bu karakteri canlı olarak bulduktan sonra olaylar başlar ve artık Calvin Ruby’nin nasıl olduğunu, nasıl davrandığını kendisinin yazarak belirlediğinden emin olur. Yani yazdıklarıyla yarattığı kişiye yön vermektedir.
Calvin, Ruby’ye yön verme konusunda başta tedirginlikler yaşar, bunun bencilce olduğunu düşünür. Ama zamanla artık kendine hakim olamaz ve yazar, yazar, yazar…
Ruby Sparks; egoistlik, aşk, sanat, edebiyat, kusursuzluk gibi farklı konulara değinen bir film ve bence izlenmesi de gereken bir film. Sonuçta hepimiz hayatımızda olan kişilerin istediğimiz gibi olmasını bekleyen insanlarız. Bunun ne kadar doğru (!) olduğunu bu film sayesinde sorgulayabilirsiniz.
Bana bu filmi öneren değerli arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. Fırsat bulup izleyip, yazısını yazamamıştım. Geç kalınmış bir inceleme yazısından sizlere tavsiyem, izlemekte gecikmeyin.