in

Uçurum

Verilen şanslar mı bizi bir adım öteye taşır, yoksa yakalayıp bırakmadığımız fırsatlar mı?

Bir tren vagonunda yanımda Korece konuşan gençler; yaşam dolu. Karşımda ve onların yanında kalan iki yaşlı kadın onlarla konuşmak için Fransızca ve İspanyolca şansını deneyen. Şirince’yi anlatan. Yapılan şarapları, zeytinyağlarını… nasıl güzel bir hayat olduğunu, o hayatı nasıl güzel yaşadığını. Zorlukları ve kahkahalarını anlatan.

Diğer yanımda başka bir kadın; başını öne eğmekten omuzları kamburlaşmış. Hiç konuşmayan. Hayatın sırtına yüklediği yüklerle bütünleşmiş yere bakan. Başka bir hayatı düşleyen belki de. Belki sadece dinlenmek isteyen. Omuzlarındaki yükü atmak, sırtını dikleştirmek, birkaç saniye için gerinmek, esnemek isteyen belki. Belki de sadece evine gitmek, uyumak.

Farkları neydi en başta bu iki kadının? İlk doğduklarında mesela. Birbirlerinin ailelerine doğmuş olsalardı, değişseydi şartlar ilk kadın bahseder miydi hayattan bu kadar güzel biçimde? Yanımdaki kadın gülerek bir şeyler söyler miydi o zaman bana? Verilen imkanlar değişseydi ne olurdu?

Yaşları aynı muhtemelen. Yanımdaki kadın en az on yaş daha yaşlı duruyor ama. Yüzündeki her kırışıklık ben çok çileler çektim diyor. Diğer kadının her kırışıklığıysa ben yaşadım bu hayatı diye haykırıyor hala.

Benim asıl merak ettiğim; görüyorlar mı karşı karşıya oturan bu iki kadın birbirini? Yoksa o uçurum çoktan aşılmaz mı oldu? Ellerini uzatırlar birbirlerine bir şey olsa, inanıyorum. Ama karşı karşıya gerçekten görüyorlar mı birbirlerini?

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Sarı Yazar

Written by Ezgi Esra Durğut

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Hayatta yazmaktan başka çıkış bulamayanlardan, kelimelerle sığınak yapanlardan. Herkes kadar yalnız, herkes kadar kalabalık bir kaç cümleden ibaret.

Bir cevap yazın

yorumlar