in

Yaşamanın Çaresizliği

Görmek istemiyorum, duymak istemiyorum… Yalnızlığımın pençesinde saklı kaldım ben. Çaresizliğin dibine vurmuşum, kalmak istemiyorum. İnançsızlığım da tükenmek üzere… Ellerim, toprakta nefes bulan çiçeğe, durgunluğuna hasret. Sebebi sen misin? Yoksa başka bir şey mi kestiremiyorum. Kaybolmak isterdim hemde karanlığın içinde. Acı çekmek değildi benim meselem, benim meselem ölmekti… Nefes aldığıma göre öldüm de zaten. Uykusuzluğum da bir hayli yorgun. Odam da yanan tütsünün sonundayım artık. Ah hasretine yandığım, sol yanıma yazılan günahlarıma sevap olan, adını bilmediğim, sesini duyamadığım müzeyyen… Ara sıra bakıyorsun, umarım görüyorsundur gözlerimdeki çaresizliği. Gitmek istiyorum, ve gideceğim de… Beni bekleyen çok şey var bilmiyorsun. Beni tanımıyorsun, tanısan anlardın zaten. Ben sende tutkulu olan her şeyi sevdim. Ağlamakla geçmiyor artık. Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum… Erkek adamlar ağlamaz deme sakın. Beni daha tanımıyorsun neden bu kadar bağlı kaldın deme sakın… İşte o zaman ağlarım, tükenirim… Gel demekte gelmiyor içimden. Gelsen de seni üzeceğim zaten, gideceğim ben müzeyyen… Hemde ölümün kucağına. Her gün mermilerin altında, kuruyan soğuk havalarda, ölüme yelken açan kardeşlerle gideceğim. Ama sen ne anlarsın ki? Gerçi kim anlar? Bilmeyenlerden olmaya gidiyorum, bedenimi öldürmeye, ruhumu ölümsüzleştirmeye gidiyorum. Gel de etme be müzeyyen bir fincan kahve içip öyle gideyim ölüme… Bir kere yüzüne bakıp öyle gideyim, sarının siyaha karışan saçlarına dokunup öyle gideyim… Hiç düşünmedim bak orasını acaba sende sever misin beni? Bir söz vardır: ‘Zordur elinde ölümü taşıyan erkeği sevmek…’ kolay mı sandın öyle? Şimdi söyle nedir senin için önemli olan? Ben senin için yaşamayı göze almışken…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Çağatay Çakmak

Kim onu tanırsa, bilsin ki; 'bağımlılık' denen illetin içine düşmüştür.

Bir cevap yazın