in

Altın bilezik

Sokağın başındayım, karşımda tüm yıllanmışlığıyla hala ayakta olan ev duruyor. yavaş yavaş yaklaştım, ahh nasılda kir tutmuş girişteki tahta kapı pencere önlerindeki demir korkuluklar evi korumayı bir saniye bırakmamış gibi tüm vidalar sıkıca. Az biraz ittirdim kapıyı, köşede çamaşırları yıkayan annem belirdi birden, düğünden kalma bilezikleri pek bi ses çıkarıyordu. Oyuncaklarını kucaklamış lüle lüle altın saçlarıyla koşarak annemin yanına gelen ablam Sevda olmalı; ağır rutubet kokusu taruman olmuş, iliklerime varıncaya kadar cenneti hissediyordum adeta. Ablam annemin bileziklerini istiyordu; bebeklerinden birini gelin edecekmiş meğer. Annem memnuniyetle verdi hemen bilezikleri hemen sonrada alel acele yıkadığı çamaşırları asıp içeri girdi. Evcilik onun geride bırakamadığı tek alışkanlığıydı. Her şey o kadar sahiciydi elimi atsam hissedecek gibi uzansam çekip alacakmış gibiyim. Kapının eşiğine vardım o an. Hayal mayal hatırladığım salon karşımdaydı; tavan pervazlarındaki ağlar hayli artmış, bir zamanlar alçıdan özenle doldurulan böcek yuvaları evin sahibi olmuşlardı. Sıska bir çocuk beni geçerek soluk soluğa daldı içeri. Bu evet evet oydu ağabeyimdi. Yine dayak yemiş olmalı gözlüğü çatlamış kenarından. Annem bağırıyor o sırada mutfaktan, bir kaç adım içeri girdim mutfak göründü hemen; ışıktan yoksun evin en izbe köşelerindendi. Dolabın birine dokundu yüreğim gözlerim tek tek zümrüt rengine boyadı önceden olduğu gibi. Bardakların bulunduğu kemirilmiş dolaptan tüm zarafetiyle bi kaç parça indiriyordu. ah o kendinden menkul rüzgarı serpiliyor yamacıma. Sabahtan aldığı sütü bölüştürüyordu. Yine dört bardak çıkarmış birazdan fark eder bulutlu bulutlu bakar etrafa. kapı sesi geldi aniden kulaklarıma tekrar salona döndüm yönümü. Zehra ablamdı bu çıtı pıtı gencecik. Alacalı sinesi, kıvrımlı kirpikleri, muzdarip bakışları saatlerce dikkati üzerlerinde toplaya bilirlerdi. Çaydanlığın ısısı yetmemeye başladı o an tanelere birbiri ardına filizlendiler, çıkardıkları ses içerinin tüm soğukluğunu alıyordu. Annemi aradı gözlerim, çıkardığı tüm bardakları özenle dolduruyordu. Nihayet son bardak sahibini bulmuştu. Bunları izlerken ayaklarım beni arka bahçeye götürdü. Çiçekler solmuş, kedilerimizden eser yoktu hamak desen boynu bükük sağa sola salınıyordu. Her zaman oturduğum bahçe kapısının önüne oturdum,ayak ucuma narin bir top çarptı kafamı hafif kaldırdığımda evin en miniği elini uzatmış bana gülümsüyordu.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Merve Menteş

Bir cevap yazın

Bir Yorum

  1. ”Evin en miniği…” Ha 🙂 Heyecanla girdim ve heyecanım sanat duygusununda bastırdığı bir şehvete dönüştü. Benden çaldığın iki dakika için çok teşekkür ederim. Güzel bir metin, hoş zevkler uyandıran; bir o kadar da o anı yaşatan. Küçük küçük alkışladım seni, mürekkeple kirinden kirk diyen ellerimle…
    Bu da sana son not olsun: ”Camiamızın en miniği, tekrardan aramıza hoşgeldin!!”