Kendine bile açıklayamadığın, açıklamak istemediğin, görmezden geldiğin fikirlerin yahut duyguların oldu mu hiç? Görmezden gelebildin mi peki gerçekten? Bir köşeye atıp çürümesini beklediğin duyguların oldu mu? Çürümedi mi? Hay Allah. Ne yaptın peki çürütmek için? Hiçbir şey. Düşünmüyorum dedikçe daha çok düşündün mü? Tüh. Ne yapmalı insan böyle durumlarda? Çok fazla soru işareti var. Ankara’da deniz var mıdır? Var ben gördüm. Hem de en güzelinden deniz manzaralı lokantasında yemek yiyordum senle. Uçsuz bucaksız bir denizdi. Yaa öyle işte çok güzeldi. Burada uzun uzun anlatmak istemiyorum. Sen her zamanki gibiydin. Hiçbir farkın yoktu. O bilindik iç rahatlatan gülümsemen yüzündeydi.
Artık düşünceleri özgür bırakma zamanı geldi. Onları hapis edildikleri yerden çıkarma zamanı geldi. Çünkü ne zaman hapsettiysem o zaman esir aldılar beni. Oradan oraya savurdu, istediklerini yaptırdı bana. Sonunda zarar gören incinen yine ben oldum. O aynı kaldı. Hala da içimde. Şimdi burada onu özgürlüğüne uğurluyorum. İstediği zaman gelsin aklıma. Zamanımın bir kısmını ona ayıracağım.Gözlerimi kapatıp içimde hissedeceğim, gülümseyeceğim hatırasına, iyi ki olmuş diyeceğim. Pişmanlık duymayacağım hiçbir şeyden. Sonra yeniden gözlerimi açacağım ve hayat bizi yine ordan oraya sürükleyecek.
İşte, bazı şeyler unutulmuyor onlarla başa çıkmasını öğrenmek gerek. Rüyaydı elbette, deniz yoktur Ankara’da. Ama benim için vardı o an. Gerçekliği hep bende kalacak.
Sam’in Oğlu lakaplı bir seri katil vardı, kafasının içinden bir sesin cinayet işlemesi gerektiğini söylediği ve bu yüzden cinayet işlediğini söylemişti. Nedense yazdığınız metni/günlüğü okurken kafanızın içindeki ses ile soru-cevap yapıyormuşsunuz gibi bir hissiyat verdi. Gerçekten güzel bir yazı/iç dökmek olmuş, bir nefeste okutuyor.
Yorumunuz benim için çok değerli, çok teşekkür ediyorum.
Kısa ve öz. Başarılı…
Teşekkür ederim, yazılarımı kısaltarak daha öz olmaya çalışıyorum, beğendiğinize sevindim.