in

Hoş Geldin 2021

2021 yılı hakkında ilk yazı

Yılın ilk gününden merhaba. Dışarıda tatlı bir yağmur etrafı ıslatıyor. Arada güneş de onu destekliyor. Bu mevsimde belki bu kadar ılık bir hava olması normal değil biliyorum. Ama artık yaşanan her değişimi takip etmek insanı yoruyor. En iyisi doğayı, evreni kendi kendine bırakmak. Zaten hep onun işine karıştığımız için dünya birçok insan için yaşanılması zor bir hale geldi. Fakat umutsuz mu olmalıyız? Asla! Yaşamın değerini anlayıp onun gerektirdiği gibi yaşamalıyız. Kimsenin hayatına müdahil olmaz,  üzerimize vazife olmayan işlere karışmaz ve ‘hep bir fazlası, bir fazlası’ deyip de açgözlü olmazsak hayat cidden herkes için daha güzel ve daha yaşanılır olur.

Hep 2020’ye kızıyoruz ama eğer bu haldeysek, şu an özgürce dolaşıp nefes almak bile lüksse hepsi bizim suçumuz. Doymak bilmeyen bir hırsla saldırıyoruz çünkü. Bunun için de teknolojiyi kullanıyoruz. Dünyayı mahvettiğimiz yetmedi şimdi de uzaya çıkıyoruz. Teknoloji, bizi teknik anlamda ileriye götürse de duygusal anlamda da bir gerilemeye doğru götürüyor. Bir şeyler kazanıyoruz evet ama fark etmeden çok şey kaybediyoruz. Sokakta gördüğümüz zaman yüzümüzü çevirdiğimiz insanı sosyal medyada çok özlediğimizi söylüyoruz. Anlık tepkiler verip aynı hızla susuyoruz. Her şey bir “beğeni” uğruna.. Bu gelişmelerle birlikte ben insanların verdikleri tepkilerin normal olduğunu düşünmüyorum artık. Elimizde telefon denen bir ‘zaman hırsızı’ var. Zamanımızın büyük çoğunluğunu eline geçirmiş durumda fakat biz bunu fark etmek bir yana dursun, “neden hemen bana yazmıyorsun?”, “mesajıma neden bu kadar geç cevap verdin?”, “sana da ne zaman arasam ulaşamıyorum. neden kullanıyorsun o telefonu?” deyip başkalarının da zamanını çaldırmaya aracı oluyoruz. Herkesi kendimiz gibi görmekten bıkmadık çünkü. Biz onun esiri olmuşken, hepimiz ayrı ayrı bir kuyuya düşmüşken başkalarını da o kuyuya düşürmek istiyoruz. Zamanımızı kaliteli sohbetlerle, iyi kitaplarla, güzel müziklerle geçirmek varken böyle bir hırsıza ayırmak en başta kendimize yaptığımız bir kötülük. Bunun bir an önce farkına varmalıyız.

 

Dünya zor bir yer değil. Zor yapan bizleriz dediğim gibi. Bencillikten kurtulup paylaşmayı öğrenmeliyiz. “En güzeli” sende olsun istiyorsan eşyanın değil insanın güzeli seninle olsun. En güzel duygulara sahip ol mesela. Aşk gibi, sevgi gibi, paylaşmak gibi, empati gibi.. Fakat bencil olduktan sonra sevgi de kurtaramaz insanı aşk da. Çünkü bencil bencilce sever der Mori Morrison. Haklıdır da çünkü bazen sevgiyi bile bencilleştiririz. Sevmek, yeri geldiğinde fedakarlık gerektirir. Bazen sevdiğimiz halde vazgeçmemiz ya da biraz uzaklaşmamız gerekebilir. Sırf biz seviyoruz diye birinin bizi sevmesini beklemek de sevginin özüne hakaret etmektir. Gerçek sevgi bu değildir çünkü. Ayrıca, kişinin sadece birini sevip onun dışında kalan herkesi görmezden gelmesini “sevgi” olarak kabul etmez Erich Fromm. Ona göre, kişi birini seviyorsa herkesi seviyordur. Dünyayı, yaşamı da seviyordur. Bana göre de doğru olan sevme budur.

 

Bencilliği bıraktıktan sonra mutluluk da huzur da kendiliğinden gelir. Huzuru öyle uzaklarda aramak, bulmaya çalışmak bu yüzden boşunadır çünkü o zaten yanı başımızdadır. Sadece durup düşünmek ve fark etmek lazım. Mutluluk bazen bir yağmurun tatlı tatlı yağmasında, bazen sana en yakın kitabın sayfaları arasında bazen de bir gülümsemededir. Yeter ki insan gerçekten mutlu olmak istesin. Mutlu olmak zor değil, mutlu etmek hele hiç zor değildir.  Hayatta o kadar güzel duygular varken ısrarla biz kibir, kıskançlık, nefret, öfke gibi önce kendimize sonra da sevdiklerimize zarar veren duyguların peşinden gidiyoruz. İşte “huzurum yok” diyen insan kendinde bu duyguların varlığını aramalı, başkalarını suçlama hastalığından da bir an önce vazgeçmelidir.

 

Yeni bir yıl gelirken bir şeyler yazmak, anlatmak istedim. Bana göre değişen tek şey sayılar değil çünkü. Yeni yerler görüyoruz, yeni insanlarla tanışıyoruz yeni dizeler, yeni fotoğraflar katıyoruz hayatımıza. Yeri geliyor yollarımızı ayırdığımız insanlar da oluyor ya da yaşadığımız yer değişebiliyor. Sürekli bir değişim halindeyiz ve bu değişimler aslında bizi biz yapan şeyler. O yüzden “sadece bir sayımı değişimi” demek, yaşadığımız onca güzel duyguya, tarifi zor hislere bence haksızlık olur. O yüzden her yılbaşını içimizde bir çocuk mutluluğuyla kutlarken, bu günü aynı zamanda kendimizi değerlendirdiğimiz özel bir gün olarak görmeliyiz. Hata yapmaktan asla korkmamalıyız çünkü bize gerçekten bir şeyler öğreten bu hatalardır. Sevgili Can Yücel’in dediği gibi, “Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak dinleyerek değil..” Biz de bu şekilde öğrene öğrene devam edeceğiz hayatımıza. Tek dikkat etmemiz gereken şey, bir kalbi kırmamak, kimseyi incitmemek. Gerisi bir şekilde hallolur..

Herkese keyifli, sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.

Not: 2020 yılında bizlerin sağlığı için kendi hayatlarını riske atan sağlık çalışanlarına yürekten teşekkür ederim. Umarım zamanla gereken değeri, saygınlığı onlara verir, bir nebze de olsa teşekkür etmiş oluruz. Ayrıca çeşitli sebeplerle hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilerim. Bir diğer önemli konu ise kadın cinayetleri.. Artık konuşmaktan, hesaplarımızda hayatını kaybeden kadınların isimlerini paylaşmaktan, profillerimizi karartmaktan öteye gitmeliyiz. Bu konuda oturup bunu yaşanmadan önce önlemeye çalışmalıyız. Çocuklarımıza doğru olan sevgiyi anlatmalı, özellikle de erkek çocuklarına üstün olmadıklarını, karşı cinse önce saygı sonra sevgi duymalarını öğretmeliyiz. Anne baba olarak bunu yapmıyorsak unutulmasın ki en büyük suçlu biziz. Umarım toplum olarak bunun bilincinde oluruz..

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Ünal DEMİR

Hayatı anlamanın yolunun önce kendimden geçtiğini anladığımdan beri yazıyorum..

Bir cevap yazın