in

İsyankar bir yazı

Dünün de öncekilerden bir farkı olmadı. Her sefer böyle oluyor. Bir önceki gece, güne veda ederken o güne lanet ederek veda ediyorum. Böyle bir tekdüzeliğin çaresi ne olabilir diye kendi kendime soruyor, bir yanıt alamıyorum. Çıldırıyorum. Hep aynı tantanalar, hep aynı kavgalar. Hep aynı bitmek tükenmek bilmeyen laf dalaşları, hep aynı işler… Biraz dinlenmek, biraz huzur bizim hakkımız değil de nedir ?

Daha sabahtan itibaren başlıyor günlük hayatın lanet tekdüzeliği. Evden çıkıyorum, kızımı okula bırakıyorum. Okula gidene kadar yüz göz olduğum trafiğin, ardı arkası kesilmeyen korna seslerinin uzun uzadıya bir iğrenç melodi gibi akışının tasvirini yapmama lüzum yok. Yok, çünkü zaten siz de o iğrenç melodiyi duya duya duyan sağır olanlardansınız ve var olan bir şeyin, yeni bir şeymiş gibi ifadesi de ayrıca bir saçmalık. Ha keza işe giderken de değişen bir şey yok. Belki bir saatte gideceğim yolu iki-üç saatte, sinir içinde söylene söylene almak, ne kadar büyük bir işkence. Klasik İstanbul manzarası işte, başka ne olacak ? Geliyorsun, bu defa da susmak bilmeyen, ikide bir çalan başa bela akıllı telefonlar… İnsanı saatlerce masa başında felç eden bilgisayarlar… Hep aynı lakırdıların yapıldığı, hep aynı efendilerin konuştuğu toplantılar. Ne gelecek bunca eziyetin sonunda ? Para. Eline geçen türlü türlü banknotlar. Bunları elde etmek için işte bütün kavga. Böyle kavgaya diyorum, noktalı yerleri siz doldurun.

Evet, şaşıracaksınız ama kabul ediyorum. Bugün benim başkaldırı günüm! İsyan günüm!

Üç gün önce eşimin lüzumsuz akrabaları bizdeydi. Geçen sene de böyleydi, yaz yaklaşırken toplarlar pılılarını pırtılarını, bizim üstümüze kara bulut misali çökerler. Dört beş günden önce de gitmezler. Neymiş efendim, öyle lüks otellere gitmeye paraları yokmuş da ne yapsınlarmış. Altınıza son model arabalar, elinize son model dokunmatik telefonlar, tabletler alırken paranın sınırı yok ama. Zaten kaynana da bunlarla pek haşır neşirdir, onu da görmeden gitmezlermiş şuradan şuraya. O zaman ne diye benim evimin düzenini alt üst ediyorsun diye soracağım, olmayacak. Pınar’cığım, o üzülecek sonunda yine. Biliyorum, o da pek istekli değil ya bunlara. Kaynanaya bir şey diyemiyor. Aslında kaynana akıllı. Kendi evini mahvettirmiyor, geliyor, başıboş sokak hayvanları gibi bizim üstümüze salıyor. Zaten üç kişi biziz, bunlar geliyorlar beş kişi, oluyor sana sekiz kişi. Geliyorlar, bir de evin düzenini mahvediyorlar. Getiriyorlar yanlarında bir yığın eşya, adım atacak yer kalmıyor. Ev sanırsın düşman işgali altında. Lavaboya gidiyorum, tüp kuyruğu misali bir kuyrukla karşılaşıyorum. Salonun yanındaki küçük odadan berbat bir duman kokusu yükseliyor, utanmadan sigara yakıyorlar. Sağ sol izmarit dolu. Ondan sonra bir de ben temizliyorum arkalarını. Mutfağa gidiyorsun, orada da kuyruk var. Küçük iki tane çocuk var, küçük dediğime bakmayın, 12-13 yaşlarında ergen adayı yavru goriller, evin içine etmekte başrol oynuyorlar. Hamam böceği misali çoğalıyorlar. Önlerine koyarsın yemek, boykot ederler. Neymiş efendim, bu patlıcan neden salçalı, bu tavuk yanık gibi midir nedir, bu ekmek neden çiçek gibi, bu salata neden tuzsuz ? Öyle demiyorlar mı kalkıp gırtlağını sıkasım geliyor. Boşver Barış diyorum sonra, boşver, değmez bunlar için. Sanırsın 5 yıldızlı otel burası, ben de onun ağzının içine bakan bir uşağım. Beğenmiyorsan defol git, seninle mi uğraşacağım ? Kusura bakmayın, bir sonraki sefer kapı dışarı ! Zaten binbir türlü meseleyle boğuşmaktan bıkkınım, bu yetmezmiş gibi bir de bunlar tepeme biniyor. Değil, hayat acaba beni ilahi bir imtihanla mı sınıyor, onu da anlamış değilim.

Bugün benim başkaldırı günüm. Yeter artık diyorum, çevremdeki bütün tek tiplere, farklı olmaya saygı duymayanlara, iki yüzlülere, yalancılara, çıkarcılara, herkese…

Yine dündü. Akşam televizyonun karşısına geçtim, bakınıyorum. Belki bir gün için iyi haberler duyarız. Nerede o şans be birader ? Bilmem nerede kaza olmuş, on ölü, yirmi yaralı. Yok otobüs devrilmiş, kırk tane yaralı. Hırsızlık haberlerinden geçilmiyor ortalık. Boşanma davası açan eşini barışmak için çağırmış, kadın barışmayınca başlamış kurşunları yağdırmaya… Neden öldürdüğünü soruyorlar, cevap ‘ Çok seviyordum. ‘ oluyor. Çok seviyorsun madem, ne diye gidip öldürüyorsun psikopat ? Gibi gibi gibi… Çoktandır kokuşmuş bir yaşayışın içinde eriyip gidiyoruz, kimse de çıkıp bu kokuşmuş yaşayıştan şikayet etmiyor ( dur. İşte ben. Ben şikayet ediyorum. Ben asla alışmayacağım. ).

Diyorum, bugün benim hayata başkaldırı günümdür. Bu yazı da hayata karşı başkaldırı yazımdır. Bir gün için dahi olsa özgürlüğümü ilan ediyorum.

Gereksiz yere yine kafanızı şişirdim değil mi ? Bu kadar laf kafi o zaman. Sizi bu hayatın iğrenç tekdüzeliğiyle baş başa bırakıyorum. Size iyi günler. Ailelere, dostlara selam.

6.6.2017

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Mehmet Metin

19 yaşında, hukuk öğrencisi. Uluslararası ilişkiler, yakın tarih, politika, edebiyat özel ilgi alanlarıdır. Kuru kalabalıklardan farklı düşünmeye çalışan, bu hayatta ayrıksı duran bir basit kimse. 2015 Adalet ve Dürüstlük konulu kompozisyon yarışmasında kaleme aldığı kompozisyon ile ikinci olmuştur.

Bir cevap yazın