Binbir türlü sevda yeline kapılan gönüllerimizi
Rüzgar serinlettikçe gözyaşlarımız unutacaktır…
Gökyüzü yine mavi mor halini almış insanlığın dönüm noktalarına ışık yaymakta. Ay öyle güzel ki etrafındaki ışık huzmesi gözlerin karanlığını def etmekte… Keşke tüm karanlıklar bir ışık huzmesiyle def edilebilse…
İnsanlar sevdayı oyuncaklaştırmış hatta yaşamanın amacını unutmuş gibiler. Sahi, yaşamanın bir amacı var mıydı? Elbette her insanın fikrine göre bir amacı vardı…
Peki ya neden her farklı beyin aynı düşünüyormuşçasına davranırdı anlamıyorum.
Neyse gökyüzü karanlığı gizlerken asıl bizleri gizlemekteydi… Tenha köşeleri, ağlayan bir kuş serzenişlerini, hastalıktan bitap düşmüş doğayı ve asıl kirli düşünceleri… Gökyüzü öyle güzel ki ona sığının olur mu? Ben salıncak kuracağım ufkun bittiği yere. Belki orada gizlenirim gece karanlıklarında. Bir melek konar omzuma konuşurum bulutlarla en iyi onlar anlar beni biliyorum… Çünkü, insanlar artık yabancılaşmış kendi ruhlarına bile… Benim ruhumun devası gökyüzünde…
Bir gün gözlerimi kapadığımda göz kapaklarım tekrar kalkmayacak yerinden. Hüzne boğulan kimseyi göremeyeceğim etrafta. İçim ölü ve ruhum o salıncağı beklemekte…
Salıncaklar ruhumu alıp gökyüzüne teslim ettiğinde bedenim de toprak kokusu alevlenecek…
Sevgili nefes,
Son anını hasretle beklemekteyim
Salıncakları çok özledim…